Fransa sadece kendi başını yemeyecek
Trafikte dur ihtarına uymadığı söylenen Nail isimli 17 yaşındaki bir gencin polis tarafından vurularak öldürülmesi Fransa’yı ciddi derecede karıştırdı. Yüzyıllardır ikinci sınıf bile olmayan Fransa vatandaşları sokaklara döküldüler.
Belçika’nın başkenti Brüksel’e kadar yayılan kargaşa önümüzdeki günlerde daha büyük olaylara gebe gibi görünüyor.
Fırtına eken Fransızlar çok büyük kasırgalara hazırlıklı olsalar iyi olur.
Yüzde 40’lara ulaşan Faşist partinin oy oranı, artan yabancı ve Müslüman düşmanlığı başta bu ülke olmak üzere tüm Avrupa’yı tehdit ediyor.
Sarı Yelekliler ayaklanması pandemi nedeniyle bastırılmış, öfkeli kalabalıklar evlerine döndürülmüştü. Bu defa kargaşanın o kadar kolay biçimde geçiştirilemeyeceği anlaşılıyor.
Tüm dünyaya üst perdeden nutuklar çeken şımarık Fransızlar artık yolun sonuna doğru hızla ilerliyorlar.
Aynı pasaportu taşıyor olsalar da bazı insanların daha eşit, daha müreffeh ve daha özgüvenle yaşadığı toplum dağılma noktasına doğru hızla ilerliyor.
Evet, dünyanın çivisi çıktı. Yenilmez Armada kabul edilen devletlerin ve sistemlerin teker teker raydan çıkmakta olduğunu görebiliyoruz.
Buna karşın muhatap devletler ve yöneticileri sıkıntıların üstesinden gelmek için kıllarını dahi kıpırdatmıyorlar.
İsveç’e bakınız…
PKK/PYD alçaklarına kol kanat gerdikleri gibi ‘kör gözüne parmak’ misali Irak’tan devşirdikleri bir alçağa Kuran-ı Kerim yaktırıyorlar.
Hem de kaç kez…
Kaybeden kendileri olacaklar.
İslam dünyası zaten ciddi birtakım sıkıntıların üstesinden gelmeye çalıyor. Pek çok bölgesinde kargaşa hâkim. Bir de buradan gelecek tazyiki kaldıramaz.
Günümüzün küreselleşmiş ve iç içe geçmiş dünyasında birinin problemi aynı zamanda diğerlerinin de problemi haline geliyor.
Kimse kendini olup, bitenlerden soyutlayamaz.
Maksatları Fransa’da nüfusun % 17’sini, Avrupa genelinde ise % 10’unu bulan Müslüman nüfusu Avrupa’dan kaldırıp, atmaksa buna güçlerinin yeteceğini sanmıyorum.
Yok, karışıklık çıkararak bu toplumları birlikte yaşanamaz hale getirmeye çalışıyorlarsa o da kendi problemleri.
Polise gerekli gördüğü durumlarda vurma izni veren düzenleme aslında olayın sistematik olduğunu, devlet ve bir bir aklın komutasında kurgulandığını gösteriyor.
Ne hikmetse, vurulan ve öldürülen hep ten rengi farklı olanlar oluyor.
Geçenlerde Rusya’da denenen darbe girişimi ve Avrupa’da olup bitenleri birlikte okumak gerekiyor.
Görünmez bir el tüm dünyayı karıştırıyor. Sıkıntıları Avrupa’ya getirmelerinin esas nedeni bu kıtanın tüm dünyaya nüfuz edebilme kabiliyetinden kaynaklanıyor. Kolonyal geçmişleri ve ilişkileri nedeniyle buradan tüm dünyayı karıştırabileceklerini biliyorlar.
Küresel sermayenin muhasebecisi Macron, olayın mağdurlarını teskin etme, yapılanın yanlışlığını kabul etme yerine sokağa dökülen gençlerin ailelerine ‘çocuklarınıza sahip olun’ diyor.
Bu gençler zenginlik ve refahın yanı başında doğdukları ve orada eğitim aldıkları halde o refahtan pay almadan büyüyorlar.
Okullardaki, medya kanallarındaki özgürlük ve ekonomiye dair edilen büyük lafların hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını görüyorlar.
İçlerinde kinle, düşmanlık hisleriyle haksızlıklara tahammül ediyorlar.
Olay öldürülmeye, hayatlarına kastedilmeye gelince iş değişiyor.
Fransa bu sıkıntıların üstesinden zor gelir.
Diğer ülkeler ise sırada…
Bütün bu hengâmede geçtiğimiz Cumartesi günü Hollanda Kralı kölelik konusundaki tarihsel sorumluluklarından ve yanlışlarından dolayı özür dileyiverdi.
Hollanda sıradan bir ülke değil. Orada Yahudi aklı hâkim.
Belki onlar kurtarabilirler ama ben tüm Avrupa’yı tarihinde olduğu gibi çok daha karanlık günlerin beklediğini düşünüyorum.
Önümüzdeki günler büyük olayları ve savrulmaları da beraberinde getirecek…