Musab Seyithan
Musab Seyithan Filistin Kıyamı

Filistin Kıyamı

Amerika’nın gayr-ı meşru çocuğu İsrail, 1948’den beri, Filistin’de zulmünü, azgınlığını devam ettirerek ve topraklarını genişleterek bugüne geldi. Maksatları, kaça mal olursa olsun “vâdedilen topraklara” ulaşmaktır. Bu uğurda ne Birleşmiş Milletler kararı tanıdı, ne de uluslararası hukuk… Türkiye veya benzeri bir ülke, Birleşmiş Milletler kararlarının birini uygulamasa, Batılı müstekbir güçler, yeri yerinden oynatmakta ve müeyyide üstüne müeyyide uygulamaktadır. Uygulamayan İsrail olunca dillerini yutarak lâl olmaktadırlar.

Küresel terörist olan İsrail, bugün BM kararlarının yüzde doksanını uygulamayan, bu konuda da gayr-i meşru babası Amerika’ya güvenen Siyonist İsrail devleti, köpeksiz köyde değneksiz dolaşırken Filistin kıyamı ile karşı karşıya kalınca panikledi. Ölümden çok korkan Yahudi, ölümü öldüren Filistinlileri karşılarında görünce, işgal ettikleri yerlerden perem perem kaçmaya başladı. Çöp konteynırlarına bile sığındılar. Allah Filistinli kardeşlerimizi muvaffak kılsın. Bizlere de, onlara maddi manevi yardım etme şuuru versin.

Filistin Kıyamı başladıktan sonra “Küfür tek millettir” gerçeği bir kez daha tecelli etti. Dünyanın kâfir müstekbir güçleri bir araya geldi. İşin garibi, Rusya tarafından işgal edildiğini söyleyen Ukrayna’nın komedyenlikten gelme stand upçı cumhurbaşkanı Zelenski bile İsrail’e ağıtlar yakarak acilen terörist saldırısına karşı yardım edilmesini ve kendisinin de askeri yardım yapacağını söyledi. Ne diyelim senin hakkından ancak Rus lider Putin gelir. Sen bir yıllık işgale dayanamıyorsun, Filistinli, 1948’den beri işgal altında… O işgali gerçekleştiren İsrail’in yaptığı “meşru ve hakkını savunmak” olurken, işgalden kurtulma mücadelesi veren Filistinli ise terörist öyle mi? Bütün kâfir devletlerin vermek istediği algı işte bu.

Bizdeki başta istihbarat örgütleri olmak üzere çeşitli güç odakları tarafından fonlanmış, kodlanmış, her türlü kullanıma müsait, “Bastır parayı al kalemini” türünden olan ve Neyzen Tevfik’in; Geldikleri gibi gitmediler: kimi itini bıraktı, kimi bitini, kimi de piçini. Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil cümlesinde tarifini bulan bazı gazeteci müsveddesi de: “Hamas İsrail’e terör olarak nitelendirilebilecek bir saldırı yaptı. Niye şimdi? Niye böylesine vahşice? Bu saldırı kimin işine yarayacak? İlk akla gelen sorular. Hamas'ın barbarlığını alkışlayan kim varsa ahmaktır. Bu yapılanların Allahuekber diye yapılıyor olması İslam’a hem düşmanlık hem hakarettir. Hamas'ın yaptığının İsrail’den çok Filistinlilere zarar vereceğini görmemek için ya beyinsiz olmak lazım ya da İslam düşmanı.”

Cübbeli ile birkaç program yapınca kendini İslam âlimi zanneden bu cahil, Filistin kıyamının canice ve İslam’a aykırı olduğunu buyurmuşlar. Dinime dahleden bari müselman olsa. Bu cahile sorarım: İşgal altındaki topraklarını kurtarma mücadelesi veren Hamas terörist ise, Anadolu topraklarını kurtarmak için mücadele vermiş olan Kuvayı-ı milliye de terörist olmalı değil miydi? Senin bu kiralık aklına göre.

Efendiler! İsrail, Filistin topraklarında ABD’nin gayrimeşru çocuğu olarak kaçak bir gecekondu devleti kurmuştur. Bugüne kadar açtığı savaşlarla hemen hemen Filistin’in tamamında hükümrandır. Mescid-i Aksa baskınları, özellikle Ramazanlarda misket bombaları ile hava saldırıları, başta Gazze olmak üzere Filistinlilerin yaşadıkları yerleri açık hapishane haline getirme, sivil halka yapılan zulümler ve haksız tutuklamalar, oradaki Müslüman halka zilleti reva görmektir. İnançlarına baskı ve tasallutta bulunmaktır. Bunun adına “Fitne” denir. En büyük fitne, inançlara yapılan tasalluttur. Bu ölümden de beterdir. Yüce Allah “Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür.” (2/Bakara:191) buyurmak suretiyle bunun vahametini ortaya koymaktadır. Ölümle insan bir kere ölür ama inancına yapılan baskı ve zulümle her gün ölmektedir. Onun içindir ki, inançlara yapılan tasallut, ölümden daha şedittir. İşte Filistinli, bu şedit ölümü 1948’den beri yaşamaktadır. Bu zilletten kurtulmak için zaman içinde kıyam girişiminde bulunmuştur. Fakat başarılı olamamıştır. “Bana düşen bu konuda seferber olmaktır, zaferi verecek olan Allah’tır” inancıyla yeni bir kıyam daha başlatmışlardır. Bu kıyam, zaferle biter veya bitmez, onu Allah takdir edecektir. Tabii biz böyle deyince güce tapan materyalistler de “Desene Filistin’in işi Allah’a kalmıştır” deyip bıyık altından gülerek alay etmektedir. Allah’ı hayata müdahale ettirmeyen, bazı işlerine karıştırıp, özellikle parlamento, bakanlık ve kışlaya hiç karıştırmayan laik müşriklere bunu anlatamazsınız çünkü onlar Allah’la ve Allah’lı bir hayata inanmazlar. Zira onlar sebepleri ilahlaştırırlar, müsebbibi görmezden gelirler, güçperestirler. Allah böyle düşünenlere yani güce tapanlara Tevbe suresinde şöyle cevap veriyor:

“Yemin olsun ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Huneyn Savaşı'nda da size yardım etti. Hani çokluğunuz sizi böbürlendirmiş, fakat bu hal, sizi hezimete uğramaktan kurtaramamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonra arkanıza dönüp gerisin geri gitmiştiniz.” (9/Tevbe:25).

Mekke’nin fethinden sonra Havazin kabilesi bunu içine sindiremez ve Mekkelilerin yapamadıklarını yapmak için yani Mekke’yi Müslümanlardan tekrar almak için savaş hazırlığı yapar. Bunu haber alan Rasûlullah (sav), 12.000 kişilik bir ordu hazırlar. Bu ordunun 10.000’i Mekke’yi fethetmek için Medine’den gelen, 2000’i de Mekke’den katılanlardır. Nizami bir şekilde Huneyn’e doğru giderken “Bu orduyu kim yenebilir?” derler. Tam Huneyn geçidinden geçerken vadinin yamaçlarına grup grup gizlenmiş bedeviler ok yağmuruna tutar. İslam ordusu neye uğradığına şaşırır. Geri dönüp kaçmaya başlar. Peygamberimizin etrafında onu koruyan 100 kişi kalır. Bunun üzerine Rasûlullah (sav), Müslümanlara hitaben “Kaçmayın, buraya gelin, ben Allah’ın resulüyüm!” diye çağrıda bulunur, hemen yanı başındaki Abbas’tan Bey‘atürrıdvân’da söz verenlere seslenmesini ister. Rasûlullah’ın bu davetini duyan Müslümanlar hemen toplanıp savaş düzenine girer. Hz. Peygamber buna çok sevinir, bineği üzerinde çevreyi süzdükten sonra “Yâ rabbi! Zafer vaadini yerine getir, yardımını gönder!” diye dua eder.

Evet, güçlerine güvenen Müslümanları Allah kendi hallerine terk etti. Yeryüzü olanca genişliğine rağmen onlara dar geldi ve sonunda Allah’ın yardım eli tekrar onların üzerinde oldu ve sonuç zaferle neticelendi.

Nice güçlü ve kalabalık ordulara, az toplulukların galip geldiğini Kur’an’dan öğreniyoruz: “Nice küçük topluluklar, Allah'ın izniyle büyük kalabalıklara üstün gelmiştir; zira Allah güçlüklere karşı sabırlı olanlarla beraberdir.” (2/Bakara:249)

Olaylara vahyin penceresinden bakanlar; “Onlara karşı, gücünüz yettiğince kuvvet hazırlayın. Ordugâhlarda atlar besleyin. Böylece hem Allah'ın düşmanını hem kendi düşmanınızı hem de bunlardan başkalarını korkutabilirsiniz” (8/Enfal:60) ayeti gereği güçleri ölçüsünde hazırlık yaparlar. Sonunda da “Bizim elimizden gelen bu. Zilletten kurtulmak, İslam’ın izzetine ulaşmak için bu zalimlerin zulmünden bizi kurtar ya Rabbi!” diyerek fiili duanın yanı sıra bu kavli dua ile sefere çıkarlar ve zaferi Allah’tan beklerler. Kazanırlar veya yenilirler. Ama kaybetmezler. Şunu unutmayalım ki biz iki dünyalıyız. Birisi yerküre üzerinde geçici olarak yaşadığımız bu hayatımız, ikincisi de asıl kalıcı yurdumuz olan ahiret hayatımızdır. Müslüman hiçbir zaman zararda değildir. Bir nimete erişir şükreder kazanır; bir musibete uğrar sabreder yine kazanır. Savaştığı zaman Allah’ın izni ve yardımıyla zafer elde ederse kazanır, yenilir ölürse şehit olur ve yine kazanır. Çünkü şehitlik, peygamberlikten sonraki en yüksek makamdır.

Bilindiği gibi Uhud savaşı, Müslümanların yenildiği bir savaştı ve 70 şehit verilmişti. Bu duruma çok sevinen Mekke müşriklerinin emiri Ebû Süfyân, “Savaş sırayladır; bugün, Bedir Savaşı’na bedeldir, Bedir’in intikamını aldık” demesinin üzerine Hz. Ömer, “Evet, ama eşit değiliz. Zira bizim ölülerimiz cennette, sizin ölüleriniz cehennemdedir” şeklinde cevap verdi.

Kısaca deriz ki; inancına baskı ve tasallutun yapıldığı bir zillet ortamında her gün ölerek şerefsizce bir hayatı yaşamaktansa, izzetli bir hayat yaşamak için mücadele ederken şereflice ölmeyi tercih eden Filistin Kıyamını başlatan mücahitlere Allah’tan zafer niyaz ediyoruz. Yürüyenler, yerinde sayanlardan; cihat edenler oturanlardan her zaman hayırlıdır. Allah, yâr ve yardımcınız olsun. Size destek olmayan Müslümanlar utansın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi