Ekonomilerde Fiyatların Belirlenmesi Süreci
Ekonomide fiyatların oluşum sürecinde piyasanın başarısı, başka bir deyişle toplam talep ile toplam arzın karşılaşması rekabet koşullarına göre gerçekleşmesiyle, doğru orantılıdır. Günümüzde ağırlıkları farklı olmak kaydıyla ister gelişmiş ister gelişmekte veya geri kalmış ülkeler olsun; hammadde, ara mal, mal ve hizmetlerin fiyatlarının belirlenmesinde piyasanın gücü, bilinenin aksine sınırlı düzeydedir ki bu gelişme iktisat terminolojisine göre “piyasa başarısızlığı” olarak ifade edilmektedir. Özellikle makro iktisadın ilgi alanına giren iktisadi sorunların (enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı, üretim, iktisadi büyüme ve kalkınma, çözümüne yönelik çok sayıda farklı görüşler olmasına rağmen, belki de iktisat okullarının tamamı tarafından kabul edilen nadir kavramlardan birisi olan piyasa başarısızlığı, tüm ekonomilerin yaşadığı ve kaçmasının imkansız olduğu bir realitedir. İki yüz civarındaki ülkeye piyasa başarısızlığının çerçevesinde bakıldığında, önemli farklılıklar gösterdiği açıktır. Genel ve doğru kabul edilen görüş, piyasa başarısızlığının derinliği ve boyutunun gelişmiş ülkelerde az, gelişmekte ve geri kalmış ülkelerde daha fazla olduğu şeklindedir. Çünkü gelişmiş ülkelerde ekonominin lokomotifi ağırlıklı olarak özel sektörde faaliyet gösteren firmalar iken, gelişmekte ve geri kalmış ülkelerde özel sektörün payı nispi olarak daha düşük, kamu ekonomisinin payı ise daha yüksektir. Gelişmiş ekonomilerde özel sektör baskın olmakla birlikte, piyasaların eksik rekabet koşullarında (monopol, monopollü rekabet, oligopol, düopol, triopol, monopson, düopson, oligopson, bilateral vb.) çalıştığı ve fiyat ve arz miktarını belirleme gücünü elinde tutan firmaların etkisinde altında işlediği görülmektedir. Bu durumun devamında gerçekleşen ise, alım satıma konu olan hammadde, ara mal, mal ve hizmetlerin fiyatlarının olması gerekenin çok üzerinde seyretmesi ve aradaki farkın, tüketicilerin aleyhine firmaların kasasına, aşırı kar şeklinde girmesidir.
Piyasa başarısızlığının bir diğer nedeni ise, demokratik ülkelerde tam ve yarı kamusal mal ve hizmetlerin [(park, hastane, okul, alt yapı, yol, adalet, iç ve dış güvenlik, sosyal transferler (yaşlıların bakımı, huzur evleri, bakım evleri, şehit yakınları, gaziler, öğrencilere verilen burslar)] yürütme organı tarafından yerine getirilmesinin sosyal devlet ilkesi gereği zorunlu olmasıdır. Sayılan hizmetlerin kamu bütçesine önemli derecede yüksek maliyetler yüklemesine rağmen, fiyatlandırılamaması ve satılamamasına bağlı olarak bedavacılık sorunu ortaya çıkmaktadır. Söz konusu maliyete, gelir elde eden herkesin katkısının sağlanması için toplumu meydana getiren her bir bireyin mali gücü oranında vergi kapsamına alınması gerekmektedir.
Sonuçta ekonomide piyasa başarısızlığı koşulları geçerli olduğundan ve firmalar eksik rekabet şartlarında çalıştığından normalin üzerinde gelirler kazandığı, dolayısıyla hemen her ülkede fiyatların olması gereken seviyenin üzerinde seyrettiği anlaşılmaktadır. Tüketicilerin gelirlerinin firmalar aleyhine aktarılmasının önüne geçilmesi için hükümet maliye politikası, merkez bankası ise para politikası araçlarını tekelleşmeyi önleyecek şekilde kurgulamalı ve kamusal malların maliyetine az veya çok herkesin katkısının sağlanması amacıyla, adaletli ve kapsayıcı vergi politikalarını uygulamaya koyması gerekmektedir.