Eğitim Şûrası
Şûranın danışma, istişare etme, ortak karar alabilme gibi önemli işlevleri var. Millî Eğitim Şûrası da eğitimin paydaşlarını bir araya getirerek istişarelerde bulunuyor ve şekillenen fikirleri de tavsiye niteliğinde gerekli mecralara ulaştırıyor. Bu tavsiye ve önerilere ne kadar uyulacağı politikanın, hükümetin ve diğer müdahillerin tasarrufunda oluyor.
19. Millî Eğitim Şûrası da sona erdi hem de hararetli tartışmalara yer bırakarak. Elbette konu eğitim ve hele de “millî” olunca tartışmalar alevlenerek büyüdü. Bir sakınca mı var, hayır… Tam tersine; konuşulmalı, fikirler ileri sürülmeli, bilimsellik ve nitelik gözetilerek bu toplumsal konuda isabetli adımlar atılabilmeli. Lakin bize has olan bir şekilde tartışma çabucak ideolojik ve politik bir cisme bürünüveriyor.
Tartışmaların merkezinde iki tavsiye kararı kaldı; Osmanlıca dersinin zorunlu olması ve zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin ilkokullarda birinci sınıflardan başlaması. Ha bir de bulvar gazetelerin birinde atılan manşete bakılırsa, Otelcilik ve Turizm Liselerinde alkollü içecek hazırlama dersinin kaldırılması da tartışılacak bir mesele olarak ortaya atıldı.
Osmanlıca ile kast edilen, atalarımızın eskimez yazı dediği, Türkçe’nin Kur’an elifbasıyla yazıya dökülmüş hali olsa gerektir. Bugün konuştuğumuz dili bile o harflerle yazı diline çevirebiliyoruz. Millet olarak kesik ve kopuk bir kültürün mirasçılarıyız. Bundan çeyrek asır önce yazılmış bir şiiri, öyküyü, vasiyetnameyi okumakta zorlanan yine bizleriz. Bizzat atalarımızın kullandığı bir yazı dilini, o ataların torunlarına öğretmek tavsiye mertebesini geçmiş zorunluluk olmuştur.
Bizdeki tartışmalar gündelik ve politik olduğu için, meseleler çıkar, hesap, karşı olma refleksleriyle yürüyor. Hükümete yüklenme yolunun kolay yollarından biri olarak mı görülüyor acaba? Bir İngiliz, bir Alman kendi kültürüne ait asırlık bir metni alıp kolayca okuyabilir ve bulunduğu coğrafyaya dair fikir yürüterek o kültüre aitlik hissini tadabilir. Biz hem eskimez yazıyı hem de kullandığımız dilin zengin kelime haznesini çağdaşlaşmak, yenilenmek, ileri gitmek, havalara uçmak, modern olmak uğruna yok saydığımızdan beri hep eksik ve muhtacız.
Osmanlıca öğrenmenin ve okumanın hâlâ eskiye gitmek olduğunu düşünen, cumhuriyete ihanet olarak algılayan bir kesim var bu ülkede. Bu kesimin konuyu gündeme taşıyanlarla ortak düşünmesi zaten mümkün görünmüyor.
İlkokullarda Din Kültürü dersinin birinci sınıftan başlaması neden rahatsız eder insanları? Karşı olmaktan mı, ama neye karşı olmak… Hükümete mi, dine mi, dersin zorluğuna mı? Herhalde birinci sınıfta İslam hukukundan bahsedilecek değildir. O yaşlarda verilmesi gereken ve o yaşların özelliğine uygun programlar olacaktır. Gerçi bunu bir beyin yıkama operasyonu olarak gören köşe yazarlarının olduğu bir ülkede anlatmaya çalışmak bile beyhude kalır ama ne hikmet işte?
Şûra kararlarını maddeler halinde okuyanlar Osmanlıcanın İmam Hatip Liselerinde zorunlu olması tavsiyesi olduğunu görecekler, sadece bunu değil hemen her konuda onlarca tavsiyenin olduğunu da görecekler. Aynı tartışmaya girenlerin mesela “neden önemli bir matematikçimiz çıkmıyor, kadim kültürümüzden elimizde kalan bilim adamlarının çalışmalarını nasıl ihya ve reform edebiliriz, temel derslerden uluslararası seviyemiz nasıl yükselir” gibi soruları gündeme getirmeleri yerinde olmaz mıydı?
Tartışmanın neticeye ve isabetli bir hedefe doğru yürümesi gerekirken, ideolojik, politik ve sığ yaklaşımlar meseleyi güdükleştiriyor.