Ömer Tokgöz
Ömer Tokgöz Düğün pilavı olsa da gitsek

Düğün pilavı olsa da gitsek

Düğün pilavı tamlamasının geçtiği yerde iki sihirli kelime bir araya gelmiş demektir. Milli Folklor dergisinde yer alan bir çalışmada bu yazıya esin kaynağı olan düğün kavramının ve köken olarak kelimenin ne anlama geldiği irdelenmiş: “Sosyal hayatımızı büyük ölçüde etkileyen geleneklerden biri düğündür. Düğün, insanın geçiş dönemi kabul edilen evlilik hareketinin getirdiği önemli bir geleneğin adıdır. Sosyal âdetlerimiz arasında düğünler önemli bir yer kaplamaktadır. Buna, sonradan düğün olarak benimsenen sünnet eğlencelerini de ilave ederek kapladığı alanın daha da genişlediğini görürüz.

Gelenek ve göreneklerimiz içerisinde böylesine büyük yer işgal eden ve önemli bulanan «düğün» nedir, nereden gelmektedir? Bu konuda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Düğün denince akla ilk olarak evliliğin getirdiği eğlencelerin ve törenlerin geldiğini belirtmiştik. Şemseddin Sami ve Ahmed Vefik Paşa «düğün» kelimesinin «toy günü» ya da «tü günü» nden bozma olduğunu ileri sürmektedirler. Buna açıklık getirmek ve «düğün» le ilgili kurmak için de şöyle bir açıklama yapmaktadırlar: «Düğün günü herkesin doya doya yiyip içmesinden dolayı «toy günü», Türklerin o günde evlerini kuş tüyüyle süslemelerinden dolayı da «tüy günü» dür.»

whatsapp-gorsel-2024-05-26-saat-17-06-32-863fea43.jpg

Düğün için yapılan bu açıklamaların mantıklı olmakla birlikte yeterli olmadığı görüşü hakimdir. Konuya daha yakın kabul edilen bir başka açıklama ise şu şekildedir: «Düğün kelimesi düğmek masdarından gelmektedir. Düğmek, bağlamak, düğümlemek demektir. Düğün, Çağatayca ve Uygurca düğüm anlamında kullanılmıştır. Anadolu ağızlarında ise bugün bile yaşanan m /n değişmesinin «düğüm» kelimesinin «düğün» olarak kabul görmesinde ve yaygınlaşmasında etkili olduğu görüşü yaygındır. Ayrıca bundan dokuz yüz yıl önce yazılmış olan Divân-i Lügati’-Türk’ de «tüğün» kelimesi bağlama anlamına gelen «akd» e karşılık gösterilmiştir. Divanü Lügati’t-Türk’ten daha önce yazıldığı sanılan bir Kur’an tercümesinde «Felak» suresindeki «akd» kelimesi «tüğünler» şeklinde Türkçeye çevrilmiştir.

Bir nesneyi el ile bağlam aya «akd» denildiği gibi dil ile bir işi bağlam aya da «akd» denilmektedir. Meselâ, düğünle ilgili olan bir «akd-i nikâh» deyimi vardır ki yüzyıllarca Türk insanı tarafından kullanılmış, günümüzde de zaman zaman karşımıza çıkmaktadır.” (Düğün Kelimesi ve Kültürümüzdeki Yeri Üzerine Ali Yakıcı, Milli Folklor dergisi, sayı:118, sf:34)

Madem etimolojik köken araştırmasına yöneldik konuya düğün kelimesi ile birlikte geçen pirinç ve pilav kelimeleri ise köken olarak Farsça kökenli olup pirinç yemeği anlamına geldiğini de not edelim. Pirinç köken olarak Çin ile özdeşleşen bir çağrıştırmakla birlikte tarımı ilk olarak M.Ö 3.000ˊlerde Hindistan'da başlamış olup, daha sonra Batıya doğru yayılmıştır. Avrupa'ya gelişine orta çağda rastlanır. Türkiye'ye ise yaklaşık 500 yıl önce güneyden girdiği bilinmektedir.

Doğum, evlilik, ölüm gibi hayatın geçiş merhalelerinin en önemli aşıdır pilâv. Fakirin dürdânesi, bereketinse nişânesidir. Sofralarımızın en mütevâzı yemeğidir. Bir sohbet esnasında Ahmet Hamdi TANPINAR, hocası Yahya Kemal’e: “–Üstad, bu millet Viyana’ya kadar nasıl oldu da gidebildi?” sualini yöneltir. Yahya Kemal talebesine; “–Cevabı gayet basit, pilâv yiyerek ve Mesnevî okuyarak gittiler.” demiştir. Elbette bu cevapta hem maddî hem mânevî yöne vurgu yapılıyor. Lâkin pilâv demesinin sebebi, halkın «mütevâzı» yönüne işaret etmek içindir.( https://www.yuzaki.com/2014/03/kaside-i-pilav/)

Dikkatinizi çekti mi? bilmem, sosyal medyada eski Konya zamanlarından hiç pilav karesi yok. Yani 1884 yılından beri 144 yıldır Konya fotoğrafları çekiliyor, 1950 yılı öncesi hatta 1980 öncesi hiç anam babam usulle mahalle arası kazan kaynatılan, pilav yenilen anlardan kare yok. O günlere ait düğün pilavı karesi veya sofradan kalkılıp klasik teneke musluklarda el yıkama, el havlusu ile kurulanma, pilav sonrası sokak arasında duvar dibinde çay içme anı gibi hiç kare yok. Bir yerlerde unutulmuş albümlerde veya tozlu sandıklarda kalan fotoğraflar vardır ancak internet ortamına düşen hatıra kareler yok.

Konya etli düğün pilavı Konya’daki düğün ziyafetlerinin genel ismidir. Yemek veren düğünün sahibi kişiye halk arasında ‘pilav döktürdü’ ya da ‘pilav verdi’ denir. Dökmek eski Türk dilinde ‘tökmek’ yani saçı anlamına gelir ki bu da uğruna sunulan, dağıtılan bir nesnedir. Bu kültürü gerçekleştiren taraf genellikle erkek tarafıdır. Düğün pilavını kız tarafı döktürmez. Davetli davetsiz herkesin katılabileceği bir ziyafettir. Genellikle kadın erkek ayrı yerlerde oturma düzeniyle kapalı olmayan alanlarda genellikle üstü tente ile kapatılan alanlarda verilmektedir. Tabure veya sandalyelere oturularak yuvarlak bir masa etrafında hep beraber yemek yenir. İdeal sayı her masa için 10’dur. (https://www.researchgate.net/publication/331834402_Konya_dugun_yemekleri_ve_oyunlari)

Konya düğünleri genellikle Konya'da haftanın Pazar ve Perşembe günleri yapılır. Düğünden birkaç gün önce yemek hazırlıkları yapılır. Gelinin oğlan evine getirileceği günün sabahı oğlan evinde pilav verilir. Oğlan tarafının eşi dostu ya da umanları çoksa okuntu (davetiye) dağıtılır. Köylerde de, komşu köylere okuntu gönderilir. Pilav dökme işi devam ederken gelin hamama ve berbere/kuaföre gider, geline yakın arkadaşları da eşlik eder. Güveyi de pilav gününden bir gün önce geceleyin "zamah ya da çetnevir" düzenler. (http://docs.neu.edu.tr/library/6309651116.pdf, Dünden bugüne Konya mezuniyet çalışması, Hasan Hüseyin İçli, Lefkoşa 2001, sf:45)

Benim çocukluk günlerimde düğün pilavı pazar günü sabah vakti olurdu. Sabah erkenden pilava gidilir, saat 08 ile 12 arasında pilav yenilirdi. Mahalle arasında taş çatılır ve birkaç gün önceden kazan kaynatmak için hazırlık yapılırdı. Bir gün önceden hanım tarafı akşama kız tarafına kınaya gider, düğün sahibi kendi arasında yatmaya gelen misafirler ve hizmet edecek aile efradı ile birlikte bir de tirit döker yerlerdi. (Ali IŞIK, Konya’da düğün adetleri, https://konyayazilari.blogspot.com/2017/10/800x600-normal-0-21-false-false-false.html)

Şimdi olsa herhalde sokak içinde düğün içinde kazan kaynatmaya kalksak yangın çıktı diye itfaiye ihbara gelir. Bugün artık hazır düğün ve pilav sektörü geçerli oldu. Pandemi döneminde ise sini ortasında müşterek çorbaya ve pilav tabağına kaşık sallamak yerine bireysel tabaklarda serviste yapılır oldu ama o eski pilavın tadını verdiği pek söylenemez.

Değişen ve dönüşen sadece pilavın yeme zamanı, mekân ve sunumu değil tabi ki. Fiziken mahalle kaybolmadı ama bir yitik cennet haline geldi. Esas insanları birbirine bağlayan sahiden değerler ve samimiyet duygusu kayboldu deniliyor. O günler başkaydı deniyor ama iyi insanlar atlara binip kaçmadılar değil mi? Kuşak değişti denilebilir, yeri doldurulamayan bazı insanlar vardır. Kimse de onların yerini tutmayabilir. Amenna böyle diyenler doğru derler. Lakin bir sorun var: Güzel insanlardan oluşan sosyal çevre birdenbire rota değiştirip yetişen yeni kuşaklara iyilikleri bırakalım da ortama uyalım, günü kurtaralım ve gerekirse kötü olalım demediler değil mi?

Bu muhal bir soru, ancak farklılığı izah etmek için geleneksel ile modern olanın birbiriyle karşılaştığı ve sonra ayakta kalan ve geçer akçe olan değerlere bakmak lazım. Biraz köşe dönmecilik, epeyce bir bencillik, iş ve meslek ahlakı değil işi savsaklama ve dümen dolap çevirme yaygınlaştı. Her şeyin nakit paraya çevrildiği, markaya düşkünlük ve lüks arabaya hemencecik çevrildiği ve şatafatlı gezip dolaşmaların popüler olduğunu söylemek mümkün.

Geleneksel olan mahallede ise diğerkâm olma, gösteriş yapıp caka satmama, sözün senet olması, hatır sayma denilen insana değer verme, mahallede büyüklerin herkes üzerinde sevimli ama çekinilen kişiler olması bir realite idi. Komşu amca görecek diye sigara içen delikanlılar çekinirler ve saygıdan kaçamak içtiği sigarasını avucunun içinde ters çevirir idi. Hatta bazen bu yüzden elini avucunu hafiften yakardı. Hacı emmiler camiden çıkar ufak çocuklara cebinden kuru üzüm, fındık, bazen şak çerez denilen kırık sarı leblebi verirlerdi. Bazılarının pantolonlarının önü arkası yamalı ancak hepsinin alınları açık idi. Bugünlerde ise birisi çocuklara bir şey vermeyi bile denemiyor. Yaşanan üzücü olaylar nedeniyle aileler çocuklarını başkalarından sakınmak üzerine eğitiyor ve tembihliyor.

Konyalı kadın ve erkek imajı denilince birçok konudan bahsetmek mümkündür. Eskiler bu tür amcalara, hacı emmilerden bazılarına höflü yani biraz (accık) çekinilen adam derlerdi. Kadınlar ise ev ekonomisine yönelik davranırlar, kendi yağıyla kavrulma anlamında kalender olma, bir yolunu bulup evi çekip çevirme anlamında ise gahrimen ve gara dakım olması ile bilinir idi. (Konya İmajı, Mekanlar, İnsanlar, A. Sefa Odabaşı, 2003, Kto yayını, 80 Sf. Konya) O eski zaman mahallesinin ev kadınları gün yapmaz, kuaför, berber, manikür, pedikür bilmez, yeri gelir geleneksel çarşaf giyer, yeri gelir mantosunu eşarbını giyer idi. Ailenin anne ve babası evine, ailesine çocuklarına gölge olmak ve muti olmak üzere ebeveyn olarak uğraşırlar idi. Mahallede pek otomobil olmaz, bisiklet çok olur, biraz da motorsiklet kullanan olurdu.

Galiba maddi unsurlar değil manevi anlamda sayılabilecek hasletler zamanla aşındı ve kayboldu. Bu tespiti bir başlangıç noktası olarak ele almak gerek. Eskiden iyi olduğumuz gibi günümüzde de iyi olmak herkese ve bizim kuşaklara düşen bir görevdir. Kadim medeniyetimizin kültürel kodları elimizde olduğuna göre bu asil ve değerli hasletlerin bugün yeniden yaşatılması, temsil edilmesi ve sahip çıkılması mümkündür. Haydi o zaman yeniden eskisi gibi iyilikle donanalım. Hatta psikanalist ve filozof Erich Fromm’ un dediği gibi eşyaya “sahip olmak” bencilliğine kapılıp gitmek yerine insanı insan yapan değerlere sahip olalım. Hatta yad etmek ve özlemekle kalmayıp mazideki o günlerden daha iyi olalım.

Söze düğün pilavı ile başlamıştık 16.yüzyılda yaşan Balıkesirli Şair Ravzi’ye ait kaside-i pilav’dan bir mısra ile bağlayalım:

“Dâne-i tesbîhe benzettim senin her dâneni,

Dilde zikrim, sevdiğim yâkût u mercânım pilâv”

“Gönülde zikrettiğim sevdiğim inci ve mercanım pilâv, senin her taneni tesbih tanelerine benzettim.”

Değerli okur: Düğün pilavı varsa haber edin yanımıza tahta kaşıkları da alıp beraber gidelim inşallah.

Konya düğün pilavı

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi