Din ve Dini Sembollerle Alay Edenler
Tevhidin tarihine baktığımız zaman kalpleri kararmış materyalist insanlar, daima aydınlıktan rahatsız olmuşlardır. Toplumu, kendileri gibi zanneden ve kendilerine benzetmeye çalışan bu kimseler, ilahi mesajın insanlara ulaşıp aydınlanmamaları için başta Peygamberler olmak üzere bütün davetçilere karşı ‘alaya alma’ taktiğine başvurmuşlardır. Tarihte bu alay konusu, ilk defa karikatür yoluyla Danimarka ve diğer Batı ülkelerinde ortaya çıkmamıştır ve son da olmayacaktır. İlk insan Hz. Âdem’le birlikte hak-bâtıl mücâdelesi başlamış, bu sebeple bütün Peygamberlere ve İslam davetçilerine gerek sözlü, gerek yazılı ve gerekse kaş-göz işaretiyle alay hep yapıla gelmiştir. Bunun hedefi; davetçileri toplumun gözünde küçük düşürmek, davetçi ile toplumun arasını açmak ve böylece mesajı etkisiz hale getirmektir.
İslam ve Batı dünyasındaki Müslümanları ayağa kaldıran eylem, Müslümanların Peygamberimize bağlılıklarının bir göstergesidir. Bu olay bize, sadece protestoları değil, peygamberimize söz, tavır ve yaşam biçimlerimizle nasıl bir ümmet olabiliriz? sorusunu düşündürmelidir.
O’nun örnek davranışlarını hayatımıza yansıtabiliyor muyuz?
Allah’ın yasaklarından hicret edebiliyor muyuz?
İşte o zaman asıl Aziz İslam Peygamberini savunma pozisyonuna geçmiş oluruz. Unutmayalım ki, karalanan O’nun yüce şahsiyeti altında, getirdiği ilahi mesaja olan tepkidir. Zaten yapılan karikatürler O’nun tıpkı maddi sûretini yansıtmıyor. Karikatürlerin arkasında, İlahi mesaja yönelik saldırılar yatmaktadır. Aynı zamanda karikatürlerin anlatmak istediği, materyalist insanın kendisini, zihniyet dünyasını tanımlamasıdır. Fransız düşünür Albert Camu, kendi toplumlarını anlatırken; “gazete okur ve çiftleşirler” diyordu. Karikatürlerde kullandıkları malzeme; “domuz, cinsellik, erotizm, kandır.” Bütün bu öğeler her türlü manevi değerlerden soyutlanmış materyalist toplumları sembolize eder. Onların tarihte izdüşümleri çoktur. Hani hatırlayalım. Ebu Cehil, Hz. Peygambere: “Biz seni yalanlamıyoruz, getirdiklerini yalanlıyoruz. Sen bizim nazarımızda ‘güvenilir’ bir kişisin” diyordu. Bir başka müşrik Hâris b. Amr ise: “Ya Muhammed! Vallahi sen bize hiç yalan söylemedin. Ama biz senin getirdiğin mesaja tabi olursak, yerimizden, yurdumuzdan olacağız. Bundan dolayı inanmıyoruz” diyordu.
Yine İslam’ın ilk yılları olan Mekke’de Peygamberimizle sürekli alay eden bir grup vardı. Bunların başında Ebu Zemaa adlı bir müşrik geliyordu. O günün bir nevi medya yöneticisi hüviyetinde olan bu kimse, peygamberimize en aşağılık derecede hakarete varan sözler sarf etmiş ve fiziki şiddete varan davranışlarda bulunmuştu. Biz biliyoruz ki, Hz. Peygamber, Uhud’da ve Taif’te kendisine saldıranlara karşı beddua etmek yerine: “Ya Rabbi! Bunlar bilmiyorlar, onları bağışla!” şeklinde serzenişte bulunmuştu. O, rahmet peygamberiydi. Ama aynı peygamber Ebu Zemaa hakkında dua değil şu şekilde bedduada bulunmuştu: “Allah’ım! Bunun gözünü kör et!.” Aynen bedduada istenilen fiil, gerçekleşmişti. Çünkü onun saldırısı, sadece Hz. Peygamberin şahsına değil, onun şahsında davasına yapılıyordu.
İslam’ın Mekke döneminde daha nice İslam sevmezin halkın gözünde Hz. Peygamber (a.s)’ı ve İslam’ı küçük düşürmek için yaptıkları hokkabazlıklar vardı. Yine bir gün Resul-i Ekrem yanlarından geçerken Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden; Velid b. Muğire, Ümeyye b. Halef, Ebu Cehil.. gibi nâadamlar, onunla, kaşlarıyla, gözleriyle çekiştirerek alay etmişlerdi. Bu yaptıkları – Irak savaşında ABD ve İngiliz askerlerinin Müslüman çocuklara yaptıkları işkencelerde olduğu gibi- karşısında da “kasıla kasıla gülmüşlerdi”. (bkz. en-Necm 53/60). Hz. Peygamber bu tür psikolojik yıpratma taktiklerinden çok üzülür, incinirdi. Yüce Allah onu şöyle teselli ediyordu:
"Emredildiğini açığa vur. Müşriklerden yüz çevir. Biz seni Allah ile beraber bir başka ilah tanıyan alaycılardan koruyacağız .(el-Hıcr 15/94–95)
"Senden önce gelen peygamberlerle de alay edildi. Onlarla alay edenleri, alay etmeye vesile saydıkları hakikat (islam) kuşatıverdi. (Sen o kâfirlerin yalanlamalarından, alaylarından üzülme de onlara de ki:) Yeryüzünde gezip dolaşın da o yalanlayanların akıbeti nasıl olmuş görün" .(el-En’am 6/10–11).
Ayrıca Kur’an’da müşriklerin inananlarla alaylarını konu edinen müstakil, ‘Hümeze Suresi’ vardır. Hümeze; birini arkasından çekiştirmek, onunla alay etmek, kırmak, incitmek, şeref ve haysiyetiyle oynamak gibi manalara gelir. Hz. Peygamberi ve müminleri alay edenler konusunda şöyle buyrulur: “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline.”( el-Hümeze 104/1).
Netice olarak söylemek gerekirse, Mekke döneminde Allah Elçisinin şahsında alaya aldıkları İslam, bir gün geldi onları çepeçevre kuşatıverdi. Onların çocukları ve eşleri Müslüman olmuştu. Nitekim Hollanda’da İslam aleyhine kitap yazan bir milletvekili Kur’an’ı ve Hz. Peygamber’in hayatını okurken Müslüman olmuştu. Önemli olan Müslümanların sosyal hayatın her alanında güzel örnekliği ortaya koymaları ve Batı dillerinde Hz. Peygamberle ilgili yayınları çoğaltmalarıdır. Nasıl ki, İslam’ın ilk yıllarında İslam’a karşı çıkan şahsiyetlerin çocuklarını İslam kuşatma altına aldıysa ve onlar gönüllü olarak İslam’a girmişlerse, bugün de kalemini İslam’ı karalamaya yöneltmiş olan kimselerin çocukları ve toplumlarını İslam kuşatma altına alacaktır. Yeter ki biz, bize düşeni yapalım. Söz ve davranışlarımızla İslam’ı iyi temsil edelim.
Unutmayalım ki, bugün İslam’ın sözden ziyade temsiline ihtiyaç vardır.
Haydi öyleyse, temsil yarışına!. Gerisi Yüce Rabbimizin bileceği bir iştir.