Devletin Güçlüsü Makbul
Devlet-İnsan ilişkisi hemen her disiplinde enine boyuna tartışılmış, ekoller oluşturulmuş temel bir mekanizmadır. Devlet, özellikle köklü ve derinliği olan milletlerin olmazsa olmaz yapıtaşlarındandır.
Türkler için de “devlet” tüm yaşam biçimini oluşturan, varlık sebeplerinden olup, uğruna savaşılacak, devletin bekası için gerekirse candan geçilecek değerlerden biridir. Türkler varlıklarını devletleriyle bir saymışlardır. Bununla birlikte devletin birliği, dirliği ve varlığının devamı korunmaya muhtaç yegâne toplumsal vazifedir. Bu vazifeyi ferden ferde kendi üzerine almış milletin her bir ferdi devletinin gücüyle kendi gücünün de var olduğuna inanır.
Güçlü bir devlete sahip olma istek ve iştiyakı beraberinde güçlü olma gerekliliğini de getirmiştir. Güçlü devlet, gerek içerden gerekse dışarıdan gelebilecek her türlü saldırı ve tehlikeye daha mukavemetli olacaktır.
Uluslar arası ilişkiler devletlerin menfaatleri göz önüne alınarak şekillenir çoğunlukla. Bugün vereceğiniz kararlar sizden sonra gelecek nesilleri etkileyecek ve onlara takip etmeleri gereken bir yol bırakacaktır. Özellikle dış politikanız, kendi iç dinamiklerinizin hassasiyetinden bir kapı bularak şekillenmek durumundadır. Geleceğe dair yapacağınız plan, proje, anlaşma vb. girişimler sizi ve bulunduğunuz coğrafyayı güven ve huzur içinde tutabilecek yapıya sahip olmakla birlikte, sizin gerek ekonomik gerekse sosyal ve askeri yapınıza en üst düzeyde fayda sağlayabilmelidir.
Dünyanın özellikle 11 Eylül sonrası yaşamış olduğu sarsıntı ve güvenlik sorunu devletlerin komşuları ve diğer dünya devletleri ile olan ilişkilerini gözden geçirip sorgulamalarına neden olmuştur. Maalesef dünya terörizmin tanımını yapmakta ve ona karşı önlem almakta büyük çelişki ve güçlük yaşamaktadır. Düşman devlet yerine terörist devlet ya da terörizm yanlısı devlet tanımları çok rahat kullanılmaya başlamıştır.
Ekonomik sıkıntılar ve kaygılar henüz çözülmemişken kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başlayan enerji sıkıntısı, pazar kapma mücadelesi, teknolojik gelişmelere bağlı bilişim savaşları, çevre dengesinin bozulmasıyla birlikte yaşanan felaketler ve daha kötülerinin bekleniyor olması ülkelerin gerek yakın gerekse uzak planlamada çok daha dikkatli olmalarını gerekli kılıyor. Buda devletlerin menfaat çıkarlarını düşünürken daha bencil, daha saldırgan, daha alıngan olmalarına yol açabiliyor.
Durum böyle olunca güçlü devlet olabilmeyi başarmak kaçınılmaz oluyor. Kendi bulunduğu coğrafyayı kontrol edebilen, komşuları ile iyi geçinen, gerektiğinde inisiyatifini kullanabilen, kazanırken kazandırmayı becerebilen devletler güçlü devlet olma yolunda önemli avantajlar kazanıyor.
Durumun Müslümanlar açısından iç açıcı olmadığı algısı kuvvetlidir. Her halükarda Müslüman’ın kazançlı olduğunu bilmekle birlikte son günlerde özellikle Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında yaşanan trajedi ve vahşet güçlü olmak gerektiğini bir kez daha ispat etmiş oluyor.