Ders almamız gerek
Türkiye’yi yasa boğan Kahramanmaraş merkezli depremlerde 10 ilimizde çok büyük yıkım meydana gelirken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi (TOKİ) tarafından inşa edilenler başta olmak üzere binlerce bina onca sarsıntıya rağmen ayakta kalmayı başardı.
TOKİ tarafından inşa edilen binalarda ufak tefek hasarın dışında herhangi bir yıkım olmaması dikkat çekiciydi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “TOKİ binaları nasıl sağlam kaldı?” sorusuna “Doğru zemin, doğru teknikle” cevabını vererek, “istişareler sonucu belirledikleri yeni yerleşim yerlerinde de doğru zemini bulmak için mikro bölgeleme ve zemin etüdü çalışmalarının hızla devam ettiğini” açıkladı.
Bakanın “doğru zemin, doğru teknik” şeklinde formüle ettiği depreme dayanıklı bina sırrına “doğru ve sürekli kontrol” ifadesini de eklemek gerekiyor.
Deprem anında binaların yıkılmasına yol açan birçok etken var.
Zeminin inşaata uygun olmaması, temelin çürük veya bina yüksekliğine göre yetersiz olması, inşaatın projeye uygun olarak yapılmaması, demirden ve çimentodan çalınması, deniz kumu kullanılması gibi kusurlar söz konusu etkenlerin ilk akla gelenleri.
Fakat bir de inşaat yapılıp bittikten sonra binaya bilerek ya da bilinçsizce zarar verme durumu var.
Uygun zemin üzerine doğru teknikle ve deprem yönetmeliğine uygun sağlam bir bina inşa ediliyor.
Sonra o binanın altındaki dükkânlardan birinin sahibi ya da kiracısı dükkânını genişletmek için taşıyıcı kolonlardan bir veya birkaçını kesiyor.
İnşaatlarda duvarların bile yerine göre taşıyıcı görevi yaptığı göz önüne alınınca kolonların kesilmesi kelimenin tam anlamıyla katliama davetiye çıkarmak demek.
Deprem bölgesinden gelen fotoğraflar yıkılan binaların bazılarında kolonların ve kirişlerin sıhhi tesisat veya elektrik tesisatı döşenirken tahrip edildiğini gösteriyor.
Kısacası, “Binayı uygun zemin üzerine ve deprem yönetmeliğine uygun bir şekilde doğru teknikle inşa ettik” demek yetmiyor.
Binanın taşıyıcılarının daha sonra herhangi bir gerekçeyle tahrip edilmesinin de önlenmesi gerekiyor.
Hatay’da yıkılan lüks bir siteyi inşa eden şirketin “Biz teslim ettikten sonra binalarda çok büyük değişiklikler yapıldı. Sorumluluğu kabul etmiyoruz. Binaların projeye uygunluğu denetlensin” diye başvuruda bulunduğu halde sonuç alamadığı söyleniyor.
Tıpkı trafiğe çıkan araçların periyodik kontrollerden geçmesi gibi binaların da belli aralıklarla kontrolleri yapılmalı.
Depreme dayanıklı diye satın aldığı binanın kolonlarının kesildiğinden ya da tahrip edildiğinden habersiz vatandaşlara yazık.
Deprem olduğu günden bu yana inşa ettikleri binalar yıkılan çok sayıda müteahhit gözaltına alındı.
Türkiye’de ne yazık ki emlakçılık, müteahhitlik gibi bazı meslekler her önüne gelenin yaptığı iş haline gelmiş.
Adam hem devlet dairesinde memur hem de müteahhitlik yapıyor.
Beceremeyip inşaatı yarıda bırakan, arsa sahiplerini ve kendisinden daire satın alanları mağdur eden çok sayıda müteahhit var.
Üzerlerindeki malları yakınlarının üzerine devrederek ve kanunlardaki boşluklardan yararlanarak yaptıkları yanlışın bedelini ödemekten kurtuluyorlar.
Devletin bu konuya da acilen el atması ve tatlı para peşinde koşan herkesin müteahhitlik yapmasına izin vermemesi gerekiyor.
İşini düzgün yapmayan müteahhitlerin adalet önünde hesap vermeleri güzel bir şey.
Fakat önceliğimiz gerekli yeterliliğe sahip kişilerin müteahhitlik yapmasını ve kurallara uygun binalar inşa etmesini sağlamak olmalı.