Daha kaç can?
“Daha kaç köyden sürülsün insan
adam oluncaya dek?
…
daha kaç yıl kök söksün bu halk
yerin bulsun diye hak?
daha kaç aydın ışığı görüp
görmezlikten gelecek?
…
daha kaç can canından geçecek
cana yetinceye dek?
…
cevabı, dostum, rüzgârda bunun
cevabı esen rüzgârda.”
Dün Konya’da bir belediye başkanı öldürüldü.
İhsan Öztoklu…
İlçede asılı bir afiş sebebiyle hem de… Öldürülme sebebi de ölümü kadar acı…
Hangi partili olduğu, kim olduğu, ne kadar oy aldığı, hiçbirisi artık mühim değil. Öldüren kişinin de tarafı hangi partiye oy verdiği, ne amaçla öldürdüğü önem arz etmiyor artık.
Ne için, kim için kaydı bir hayat… Biz ne yapıyoruz bir fikri olan var mı? Ne için mücadele ediyoruz. Birini öldürmek bu kadar basit konulara kadar indirgendi mi gerçekten? Ya da belediye başkanı olmak, muhtar olmak, başkan olmak, cumhurbaşkanı olmak bu denli hayati önem taşıyan şeyler mi?
Duygularımızı unvanlarımızın gerisinde bırakan nedir?
Hiçbir açıklama hiçbir söz şu olayı telafi edemez.
Geldiğimiz son noktayı gösteren o kadar acı bir tablo ki bu.
A partisi, B partisi, C partisi fark etmez. İnsanlığımızdan oluyoruz. Şu kısacık dünya hayatında neler için bedeller ödeyip, ödetiyoruz bir bakın!
Böylesine bir cinayete kurban gitmeyi kim hak eder soruyorum size? Haberi gördüğüm andan beri inanın kendimle bir savaş yaşıyorum. Gözümde her şey ve herkes yapaylaşıyor bir süre sonra. İnsan düşündükçe durumum vahametini daha da algılıyor.
Biz bu başkanların seçim sürecine gazeteciler olarak daha yakından tanık olduk. Her biri ayrı ayrı heyecanla seçim propagandalarını yaptılar. Seçilmek güçlü bir yarışa girdiler. Seçilenler elbette mutlu oldu.
Fakat!
Seçilmek ya da seçilmemek bu kadar hayati bir kavrama dönüşmemeliydi. Kin ve nefret bizi bu kadar ele geçirmemeliydi.
Kim haklı kim haksız tartışmasına giremem. Orada değildim elbette!
Ama hangi haklılık bir canı almayı caiz kılar ki?
Eşi Hanife Öztoklu cenazede; “Bu gerçek olamaz” diye feryat etmiş. Bütün olanları bu cümle özetliyor değil mi?
Bir başkanlık için!
Ne bileyim… Çok acı…