Musab Seyithan
Musab Seyithan CHP’nin cibilliyeti, İzmir’de hortladı

CHP’nin cibilliyeti, İzmir’de hortladı

İslam düşmanlığı, belli bir ekolün mensuplarının genlerine kadar işlerse, artık o, onlarda karakter haline gelmiştir. Tedavisi ve telafisi çok zor olan müzmin bir hastalık halinde varlığını sürdürür. Selanik’te peydahlanan İttihat ve Terakki hareketinin kuruluş amacı, Osmanlının sonunu getirmek ve başta Hilafet olmak üzere ne kadar İslamî değer ve kurum varsa hepsini sosyal ve siyasi hayattan söküp atmaktır. Kısaca İslam’ı düşman ilan edip ona savaş açmaktır.

Merhum Ulu Hakan Abdülhamit Han’ı tahttan indirerek emellerinin en önemlilerini gerçekleştirmişlerdi. İslam düşmanlığı ve değerleriyle savaş süreci hızla işletilmiş ve cumhuriyet döneminde bu işi CHP devam ettirmiştir. Çünkü CHP, bir İttihat ve Terakki bakiyesidir ve onun amansız takipçisidir.

İşte bu cumhuriyetin tosuncukları, Şeriatçı mebuslardan oluşan Birinci Meclisi alicengiz oyunlarıyla feshederek seçime gidip ağırlıklı olarak laik düşünceli sekülerlerden/ittihatçılardan oluşan ikinci meclisi oluşturunca, sinsi planlarının önündeki engeli kaldırmanın sevinciyle kolları sıvayıp “Gökten gelen kurallarla idare edilmekten” kurtulmak(!) için cumhuriyet devrimlerini birer birer devreye sokmuşlardır. Bunları gerçekleştirmenin önünde en büyük engelleri de, şeriatçı hocalar ve onları yetiştiren medreselerdi. Öyleyse bunların kapatılması gerekiyordu ve hocaların da birer bahane bulunarak ipte sallandırılması lazımdı. Ve öyle de yapıldı. Kur’an okutan ve hafızlık yaptıran hocalar önce karakollarda işkence edilerek bundan vaz geçmeleri isteniyordu. Israr edenler -Konya’da olduğu gibi- meydanda darağaçları kurularak idam ediliyordu.Cumhuriyet Döneminde Din-Devlet İlişkisi” adlı kitabın verdiği bilgiye göre, sadece Konya’da idam edilen hocaların sayısı, Konya-Ankara karayolu boyunca dizilmiş olan telefon direklerinin her birine bir kişi düşecek şekilde çok idi. Konya-Ankara arası 265 km. olduğuna göre kaç metrede bir telefon direği varsa onu da siz hesap edin.

Şapka giymediği için Rize meydanına darağacı kurulup idam edilenleri, başta Menemen olmak üzere yurdun birçok yerinde CHP’lilerce provokasyonlar tertiplenerek olaylar çıkarıp “cumhuriyete başkaldırı ve ihanet” suçlamasıyla idam edilenleri de buna ilave edin. Çünkü merhum Necip Fazıl Üstadın ifadesiyle; “CHP bir parti değil, Türk’e dinini, dilini ve özünü kaybettirmeye memur bir katliam müessesesidir.” Dolayısıyla bu misyonunu yerine getirmek için elinden geleni geriye bırakmamıştır. Onların iktidar olması, Bizans’ın iktidara gelmesidir.

İdamlar ve jandarma dipçiği ile sindirdiği Müslümanların camileri ahıra dönüştürülmüş, fuhuş sektörüne satılmış, ezanlar on sekiz sene asli şeklinin dışında okutulmuş, İslamî ilimleri tahsil etmek yasaklanmış ve günün birinde cenaze kaldıracak hoca bulunmaz hale gelinmişti. 1950’ye kadar CHP tek parti iktidarının zulmü devam etmişti. 1950’den sonra da askeri vesayet ve bürokrasideki CHP’nin siyasal üstünlüğü yine devam etmişti. Hatta bir gün Ecevit; “Onların sayısal üstünlüğü var ama bizim de siyasal üstünlüğümüz var” diye bu mevcut gerçeği dile getirmişti. Seçilmiş hükümetlere karşı on yılda bir yapılan darbeler, Menderes ve bakan arkadaşlarının idam edildiği siyasi cinayetler, Ecevit’i doğruluyordu.

Özellikle 1950’den sonra “laiklik elden gidiyor” adına yapılan birçok darbe, muhtıra ve zulümler Ecevit’i rahatsız etmiş olmalı ki “Bizim laiklik anlayışımız, inançlara karşı saygılı bir laikliktir” dedi. Dedi demesine de, genlerine kadar sinmiş olan İslam düşmanlığı Merve Kavakçı’nın başörtülü olarak TBMM’ne girmesine müsaade ettirmedi. Başbakan sıfatıyla Meclis kürsüsüne çıkarak bütün kin ve nefretini yüzüne yansıtmış olduğu halde; “Burası devlete meydan okuma yeri değildir. Bu kadına haddini bildirin” diye meclisteki holiganlarına direktif verip dışarı attırmıştı. İnançlara saygı ne? CHP kim? Bu, tavukla tilkiyi aynı kümese koymak gibidir. Yan yana gelmesi asla mümkün olmamıştır. İnançları hemen boğmuştur.

Bugün Özgür Özer’in, çiçeği burnunda başkan olarak Ak Parti ve MHP ile kucaklaştığına bakmayın. Daha dün Diyanetin 4-6 yaş öğrencileri için verdiği eğitimle ilgili olarak; "Eğitimde birlik var, kanunu var. Diyanet okul öncesi eğitim birimleri kuruyor. Okul öncesi eğitim Diyanet'in işi mi? Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet'e, ne bu millete faydası var; ne de Anayasa'ya uygunluğu var" diyen Özer’in bu inancından vaz geçtiğine ve iktidar olduklarında Diyanet’in bütün bu faaliyetlerini durdurmayacağına inanıyor musunuz? Saf olmayın. Bu bir taktiktir. CHP, 2028 seçimlerinde Cumhurbaşkanlığını alabilmek için değiştiğini, saygılı olduğunu, kavgacı olmayacağını, herkesi kucaklayan yeni bir vizyonla halkın gönlünde yer etme hesabıdır, kuzu postuna bürünmüş halidir.

Ya CHP Ankara milletvekili Umut Akdoğan’ın geçtiğimiz günlerde mecliste, yapılan zulümlerden bahsederken; “Siz bunu 1400 yıldır yapıyorsunuz” sözüne ne demeli? Bunlar, kuzu postuna bürünse de zaman zaman İslam’a ve Müslümanlara olan kinlerinin ağızlarından taşmasına engel olamamaktadırlar. İçlerinde gizli olanı da daha büyüktür. İslam düşmanları hep böyledir. (Bkz: Âl-i İmran:118-120)

CHP’nin tarihî genlerini böylece ortaya koyduktan sonra -ki bugünlerde şeytan taşlamaktan, salavat getirmeye, içimizdeki İsraillilerle uğraşmaktan, İsrail’deki İsraillilerle uğraşmaya zaman bulamıyoruz- gelelim başlığımızdaki konuya: Biliyorsunuz genler kalıtım yoluyla nesilden nesle geçer. CHP’nin bu İslam’a ve değerlerine düşman olma genleri de şimdiki mensuplarında aynen mevcuttur. Geçtiğimiz günlerde İzmir Karşıyaka’da ailelerin evlatlarını evlendirdiği en mutlu gününde nikâh masasında bir din görevlisine dua ile başlama isteği, nikâh memurunun düşmanca tavrıyla kesildi. Sosyal medyadaki görüntülerde nikâh başlamadan önce aile din görevlisinden bir dua istiyor ve hocanın mikrofonu eline alıp besmeleye başlamasının ardından nikâh memuru kadın, anında müdahale ederek mikrofonu hocanın elinden kapıyor. Taşıdığı genlerin ve cibilliyetinin gereği olarak; “Burada resmî nikâh kıyılıyor, dua edemezsiniz. Burası resmi daire, duanızı evinizde edin” diyor ve din görevlisi mikrofonsuz bir şekilde dua etmeye devam ediyor. Fakat buna da tahammül edemeyen İslam düşmanı kadın memur, yüksek sesle müzik açarak duayı sabote ediyor.

İşin garibi salonu dolduran kalabalıktan bir yiğit ya da yiğitler çıkıp da; “Evet, burası devlet dairesidir. Devlet, milletin teşkilatlanmış şeklidir. Devletle milleti böyle birbirinden koparıp düşman edemezsin. Haddini bil. Millet olarak olaya el koyuyor, millet için var olan devletin elinden mikrofonu alıp millete veriyoruz” diyerek o kadına haddini bildirip konumunu hatırlatmamış. CHP’lilerin ağırlıklı olduğu bir toplantıda, bu kadın memurun davrandığı gibi onların değerlerine aykırı bir tutum takınsaydınız, orayı başınıza yıkarlardı. Kadın tek başına koca salona had bildirmiş, helal olsun. Bizim Müslümanlar da sinmiş. Sadece alkış protestosu ile yetinmiş. Yersen.

Bakın efendiler! Bu ülkede namuslular da, namussuzlar kadar cesur olmadığı sürece bu işler böyle gider. Müslümanlar izzetle hareket edeceklerine, ezikleşirler.

Ayrıca, resmi nikâhların Müftülüklerde de yapıldığı bir Türkiye'de, laik CHP’li belediyelere gidip de nikâh yaptıran saftirik Müslümanlara da bir çift sözüm var: Akıllı olun. Bu Yunan'ı denize dökerken unuttuklarımızın artıklarına gidip de resmi nikâhlarınızı yaptırmayın. Neyzen Tevfik'in diliyle onlar: "Geldikleri gibi gitmediler. Kimi itini bıraktı, kimi bitini, kimi de piçini. Yoksa bu kadar soysuzun bizden olması mümkün değil." Bilmem anlatabildim mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi