Hacı Ahmet Şimşek
Hacı Ahmet Şimşek CEMRELER DÜŞÜYOR

CEMRELER DÜŞÜYOR

Bu sene pek bir kış görmedik. Allah fakir fukaranın yardımcısı olsun ama eğer kış “kış gibi” geçmezse o yılın bereketi olmuyor. Kar çok yağarsa, havalar ısındığı zaman bize bol su olarak geri dönüyor. Daha birkaç yıl önce kurak geçen yazların sonunda birtakım insanlar felaket tellallığına başlamışlar ve neredeyse kıyameti koparmışlardı. Ancak Allahuteala nizamını öyle güzel kurmuş ki, kim ne derse desin sistem aksamadan yürüyor. Galiba Hazreti Yusuf’un rüyası da şaşmadan devam ediyor, yani yedi yıl kıtlık, yedi yıl bolluk…
 
Günümüzde biz bunu kuraklık ve bol yağışlı yıllar olarak görüyoruz.
 
Yaratanın kurduğu düzen içinde birtakım tabiat hareketleri vardır. Bunlar; nevruz, zemheri, güz, bahar ve cemre gibi bazı tabirlerle adlandırılmıştır. Fakat bunların ne olduğunu maalesef birçok insanımız bilmiyor. Bugün cemreler düşmeye başladı. Cemre, hem Türklerde hem de Araplarda kullanılan bir kelimedir. Tam kelime manasına bakacak olursak, Arapçada ‘kor ateş’ demektir. Türk ve Altay halk kültürü ve mitolojisinde İmre (İmere veya Emire) adı verilen Cin’in sebep olduğuna inanılır. İlkbaharda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine düşerek onları eritir. Oradan da yere girer. Bundan sonra ısınmış topraktan buhar yükselir.
 
Emire, baharın gelişini temsil eder. Bulgarlarda Zemire olarak yer alır.
 
Anadolu Türkçesindeki Arapçadan gelme cemre sözcüğünün aslında bu adın benzetme yoluyla değişmiş hâli olduğu söylenebilir.
 
İlk cemre 19-20 Şubat’ta havaya düşer. İkinci cemre 26-27 Şubat’ta buza yani suya düşerek onu eritir.  Üçüncü cemre ise 5-6 Mart’ta toprağa düşerek ona hayat ve bereket verir.
 
Zemre ise Kumuk Türkçesinde nem, buhar gibi manalara gelmektedir.
 
Tasavvuftaki kor ve ateş kavramlarının mecazi anlamları vardır. Temizlenmeyi ve yeniden doğuşu temsil eden “ateş ve aşk”  kavramının yakıcılığıyla da yakından ilgilidir.
 
Azerbaycan Türklerinin yaratılışla ilgili eski inançlarından kaynaklanan ve Nevruz Bayramı’ndan önce, yılın son çarşamba gününde yapılan “Boz Ay’ın Dört Çarşambası” uygulamasını ifade eden “cemle” sözcüğü de “cemre” ile aynı kelimedir. Buradaki “cemle” de köken itibarıyla “İmir, İmere, Emire” sözcükleriyle bağlantılıdır.
 
Araplarda da bir hikâyesi vardır cemrenin. Havalar ısınınca Bedeviler (Arap köylüleri) yükseklere yani yaylalara çıkar; kış gelince de ovaya inerlerdi. Büyük bir çadır kurarak buralarda hem kendileri, hem de küçükbaş hayvanları barınırdı. Develeri ve büyükbaş hayvanları ise dışarıda kalırdı. Havalar soğuyunca üç ateş yakarlardı. Bu ateşlerden biri kendileri için, biri küçükbaş hayvanları için, biri de büyükbaş hayvanları ve develeri için yakılırdı. Havalar ısınınca da yakılan bu ateşler, dışarıdan içeriye doğru birer hafta arayla söndürülür ve kor hâline gelirdi. İşte Arapçada cemre yani kor ateş denmesinin sebebi de buydu.
 
Cemreler Türk dünyasının kültür ve edebiyatına da mevzu olmuştur. Mesela, divan şairlerinin cemre zamanları, baharın yaklaşması dolayısıyla önemli kişiler için yazdıkları övgü şiirlerine “cemreviye” denilirmiş.
 
Yazımı Cahit Sıtkı Tarancı’nın cemre ile ilgili şu şiiriyle bitirmek istiyorum:
 
Kar eriyivermiş, buz kırılmış,
 
Kuşlar gibi azat olmuş sular,
 
Toprağa düşer düşmez ilk cemre.
 
Arzın bağrında bin yol açılmış,
 
Aktıkça akmış, şad olmuş sular;
 
Dağ başlarından ta denizlere.
 
Allahuteala bereketini vatanımızdan esirgemesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hacı Ahmet Şimşek Arşivi