Musab Seyithan

Musab Seyithan

Cahilden de profesör olabiliyormuş

Cahilden de profesör olabiliyormuş

Profesör namlı fanatik, okumuş-cahil bir şovenist, bir paylaşımında şunları saçmalamış: “Selamun aleyküm” İbranicedir. Aslı ‘şalom aleyke’dir. Ben “Şalom aleyke” demeyeceğim. Şalom, M.Ö. 1000’li yıllarda yaşamış zalim, acımasız ve katliamcı ilk Yahudi-İsrail kent devleti kralının adıdır. Aleyke ise; “üzerine, dâhil, tâbi, tebâ” yani “Kral Şalom’un milletindenim” demektir. Bugün “Selamun aleyküm” diyerek selamlaşanlar, ‘üç bin yıl önceki bir yahudi kralın milliyetindenim’ diyen ve bunu esenleşme sanan gafillerdir… Araplar da cahiliye döneminde akrabaları olan yahudilerden selamlaşma sözü olarak aldılar. “Şalom Aleyke” sözü o dönemlerde “Selamun aleyküm” olarak kullanılmaya başlandı. Oysa Oğuz Kaan destanında, Göktürk Yazıtlarında ve Kaşgarlı Mahmut’un Bağdat'ta 1072-1074 yılları arasında Araplara Türkçe öğretmek için yazdığı eserinde kün/gün, tün/gece, ay/ışık sözcükleri geçer. Bugün kullandığımız günaydın, tünaydın selamlamaları Türk varlığı kadar eskidir ve bizimdir. Türkçe’de esenleşme sözcüğü varken özellikle İbranice “Selamun aleyküm” demeyi Müslümanlık sananlar öğrensin, bilsin isterim. Dinler işte böyle bir rivayet batağıdır…”

Cumhuriyetin tosuncukları “Selamun aleyküm”ü unutturup yerine “günaydın ve tünaydın”ı ikâme etmek için okullarda ve resmi dairelerde dayatmalarda bulunmuşlardı. Laik ve seküler kesimin selamlaşmaları böyledir. Kafatasçı ırkçılar da, bu uydurmalarla bunların piramitlerine taş taşıyarak katkı vermeye çalışmaktadırlar. Irkçılığın böylesine de pes doğrusu. Şeytan bile böyle düşünemezdi. Demek ki cahilden profesör olunca şeytana taş çıkartıyor.

İşte yukardaki ifadeleri yazan profesör namlı kişi, tam bir Kur'an ve İslam cahili, şovenist, kafatasçı bir Şamanist ırkçıya benziyor. Cahil kalabilmek için profesörlük unvanı almasına gerek yoktu. Titrine güvenip cehlini fütursuzca ortaya koymuş zavallı.

Bir kere Arapların cahiliye döneminde "Selamun aleyküm" diye bir selamlama şekli yoktu. Cahiliye Araplarının selamı “merhaba” manasında ve "güvende kalın" anlamına gelen "MERHA" idi. “Selamun aleyküm”, Hz. Âdem ile birlikte Müslümanların literatüründe vardır.

Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadiste, Nebî (sav) şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ Âdem Aleyhisselam’ı yaratınca ona:

Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver ve senin selâmına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle; çünkü senin ve senin çocuklarının selâmı o olacaktır, buyurdu. Âdem aleyhisselâm meleklere:

– es-Selâmu aleyküm, dedi. Melekler de:

es-Selâmu aleyke ve rahmetullah, karşılığını verdiler. Onun selâmına “ve rahmetullâh”ı ilâve ettiler.” (Buhârî, Enbiyâ 1; İsti’zân 1; Müslim, Cennet 28)

Kur'an ölçeğinde “selam” kelimesine bakacak olursak, öncelikle Haşr suresinin 23'üncü ayetinde “Hüvallahüllezî lâ ilâhe illâ hû, el-Melikü’l Kuddûsü’s Selâmu…” şeklinde Allah'ın ismi olarak geçer. "Esenlik veren, kurtuluş veren, selamete çıkaran" anlamınadır. İkinci olarak da Zümer suresi 73'üncü ayette ifade edildiği gibi muttaki kullar cennete girdiklerinde, cennetin kapısında bekleyen melekler onları “Selamun Aleyküm Dıbtüm" (Selam size, hoş geldiniz) diye karşılayacaklar. Ayrıca Nur suresinde de: "Size bir selâm verildiğinde ya daha güzeli ile veya dengi ile karşılık verin." (24/Nur:86) diye buyrulur. Daha güzeli ile selam; sadece “Selamun aleyküm diyene”, “Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berekâtuh” diye karşılık vermektir. Dengiyle selam vermek de, selam verenin verdiğinin aynısıyla karşılık vermektir. Bunu böyle olduğunu Rasûlullah bir hadislerinde beyan etmişlerdir. (Bak:Ebû Dâvûd, Edeb 132). (Selamla ilgili ayrıca şu ayetlere de bakılabilir: Nur 27, Tâhâ 47, Kasas 55, Furkan 63.)

Selamlaşma ile ilgili hadis-i şeriflerin bazısı ise şunlardır:

Abdullah b. Amr b. Âs şöyle dedi: Bir adam, Rasûlullah (sav)’e:

– İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır, diye sordu? Rasûl-i Ekrem:

-“Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir” buyurdu. (Buhârî, Îmân 20; İsti‘zân 9, 19; Müslim, Îmân 63)

İmran b. Husayn şöyle dedi: Nebî (sav)’e bir adam geldi ve:

es-Selâmu aleyküm, dedi. Hz. Peygamber onun selâmına aynı şekilde karşılık verdikten sonra adam oturdu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

– “On sevap kazandı” buyurdu. Sonra bir başka adam geldi, o da:

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullah, dedi. Peygamberimiz ona da verdiği selâmın aynıyla mukabelede bulundu. O kişi de yerine oturdu. Hz. Peygamber:

– “Yirmi sevap kazandı” buyurdu. Daha sonra bir başka adam geldi ve:

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuh, dedi. Hz. Peygamber o kişiye de selâmının aynıyla karşılık verdi. O kişi de yerine oturdu. Efendimiz:

– “Otuz sevap kazandı” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb 132).

Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

– “Şu zât Cibril aleyhi’s-selâm’dır; sana selâm ediyor” buyurdu. Ben de:

Ve aleyhi’s-selâm ve rahmetullahi ve berekâtuh, dedim. (Buhârî, Bed’ü’l-halk 6; İsti’zân 16; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 90–91)

Görüldüğü gibi selamlaşma, bizim ana kaynaklarımız olan Kitap ve Sünnette genel hatlarıyla böyle geçmektedir. Selamlaşmak, bir duadır. Mü’minler, “Allah’ın selamı/kurtuluşu/esenliği, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun” diyerek birbirlerine dua ederler. Irkçılık, gözlerini köreltmiş olan şövenistler, "şalom" hikâyeleri ile bu gerçeği perdelemeye çalışsalar da güneşi balçıkla sıvayamazlar. İnananlar için gerçekler böyle... İnanmayanlar kendi iftira bataklığında boğulsun... İnkârları üzerinde tepine dursun…

Dünkü kâfirler inanmadıkları için Kur’an’a "öncekilerin masalları" demişlerdi. Bugün de profesör namlı, İslam’ın zır cahili olan bu zat gibiler de öz değerimiz olan "Selamun aleyküm"ümümüze, yahudilerin "şalomun aleyke"si diyecektir. Ne diyelim cahillik de parayla değil ki…

"Selamun alâ men ittebeal hüdâ/selam, hidayete tâbi olanlara olsun.” (20/Tâhâ:47).

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi