Bu Kadar Yoğun Gündem Sizce Normal mi?
Türkiye'de yaşayanlar her sabah haberleri, haber sitelerini ya da gazeteleri açtıklarında hem iç politik hem de dış politik çok yoğun bir gündemle karşı karşıya geliyorlar. Bir taraftan çığırtkanlığı yapılan üçüncü dünya savaşı, sokakları yaşanmaz hale getiren köpekperest çetelerin mama üzerinden rant savaşı, diğer taraftan köpekperestlerin veli-i nimeti olan başıboş sokak köpekleri tarafından parçalanarak öldürülen vatandaşlarımız, diğer cepheden emekli maaşındaki zam artışları, vergiler, kiralar, bir tarafta üreticiden alınanın on katını bulan pazardaki marketteki uçuk meyve-sebze fiyatları, diğer taraftan kamyon kamyon çöplere, dere kenarlarına ya da yol ağızlarına dökülen meyve ve sebzeler, diğer taraftan uçkuruna sahip olamayan politikacılar, futbol federasyonu başkanlık seçimleri, transferler, hazırlık maçları, bir takım belediyelerin yaptıkları yolsuzluklar, Türkiye-Suriye arasında on yıldan sonra atılan yakınlaşma adımlarına Kayseri'de Suriyeli mültecilere karşı yapılan provokasyon ve ardı sıra devam eden ırkçı eylem ve söylemler, sair zamanlarda açız edebiyatı yapıp Yunan adalarına akın eden yerli turistler, bir lahmacunun 1500, bir fincan kahveyi 800 liraya satan yerli ve yabancı turist kazıklayamadığı için ağlayan Bodrum, Fethiye, Marmaris havalisindeki turist avcıları/istismarcıları, belediyelerin ihmalleri neticesinde elektrik akımına kapılan ya da sele kapılarak ölen vatandaşlar, vatandaşların cenazeleri ortadayken, ülkede ekonomik kriz olduğu söylemine tezat olarak icra edilen milyon dolarlık konser ve eğlence organizasyonları, İstanbul’da yanan metrobüsler, otobüsler, İran'da bir önceki cumhurbaşkanının kalemi kırılarak apar topar kaza süsü verilmiş bir suikastla helikopteri düşürülmek suretiyle öldürülmesi ve yine hemen akabinde apar topar, hazırda bekletilen yeni cumhurbaşkanının seçtirilmesi ve bütün bunları hayretle izleyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları…
Gündemde ne yok veya gündemden ne düşürüldü? Dikkat ederseniz bu kadar gündemin içerisinde kendisine en az yer bula(maya)n gündem Filistin ve Doğu Türkistan… Fakat bütün bunlar olup biterken İsrail bir taraftan Filistin topraklarını, mülteci kamplarını bombalamaya, soykırım yapmaya, katliamlar yapmaya devam ediyor. Diğer taraftan cepheyi genişleterek Lübnan ve Yemeni ateş çemberinin içerisine almaya çalışıyor. Bütün bu iç ve dış gündem yoğunluğu insanları hakikatten koparıp adeta hipnotize ediyor. Tüm bunların perde arkasında görmemiz gereken gerçek şu ki; sınırları Türkiye'nin büyük bir bölümünü de kapsayan ve Siyonizm’in ilanihaye hedefi olan Büyük İsrail Devletine giden yolda ciddi anlamda bir tesviye çalışması yapılıyor. Bütün bu gündem yoğunluğu Türkiye kamuoyunun dikkatini farklı yönlere çekerek, büyük ve gerçek tehlikeyi görmemizi engelliyor. Olta balıkçıları, oltanın ucuna renkli, suda parlayan, balık görünümlü ve adına cazibe denilen nesneler takarak, iğneyi/çengeli gizleyip balığın dikkatini o renkli nesneye çektikleri gibi dünyayı şekillendirme ve kendi idealleri doğrultusunda dizayn etme arayışında olan Siyonist üst akıl, boğazımıza takılacak olan kancayı, sûni gündemleri medya/sosyal medya aracılığıyla şişirmek ve algılarımızı buralara kanalize etmek suretiyle aklımızı, basiret ve ferasetimizi maniple ediyor. Sûni gündem, gaflet uykusunun rüya alemi gibi. Uyandığımızda umarım geç olmaz.
Son zamanlarda Türkiye'de kimse boykottan, boykot ürünlerinden bahsetmiyor. İsrail'in katliam ve soykırımına karşı katliamın başladığı ilk günlerdeki tepki ve gösteriler yok. Adeta dünya kamuoyu soykırıma alıştırıldı. Haklının güçlü değil güçlünün haklı olduğu bu yeni dünya düzeninde bir anlamda halklara öğretilmiş çaresizlik kabul ettirildi. Hem ülkemiz insanı hem muhatap olduğumuz diğer Müslüman toplumların bireyleri adeta ağız birliği etmişçesine şunu söylüyor. “Bizim bir şeye gücümüz yetmez, biz ne yapabiliriz ki? Deterjanı, sakızı, köfteyi, içeceği boykot etsek bile diğer taraftan petrolde, dövizde, borsada, bilişim, otomasyon ve otomotiv sektöründe adeta bütün dünya İsrail ve onun iki uşağı Amerika ve İngiltere'ye hizmet ediyor…!” diye bir anlamda kabullenilmiş bir yenilgi söz konusu. Bu durum normal bir durum değil. Müminlerin Kur’an-ı Kerim'in mesajlarından nedenli uzaklaştığını da gösteren bir durum. Zira Allah Teala'nın “Nice az topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca çok topluluğu yenmişlerdir, Allah sabredenlerle beraberdir” ya da “Rabbinizin, indirilen üç bin melekle size yardım etmesi sizin için yeterli değil mi? Evet, eğer siz sabır gösterip itaatsizlikten sakınırsanız, onlar şu anda süratle üzerinize gelseler bile Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım edecektir” ya da “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.” ifadeleriyle emredilen Müminlerin moral motivasyonlarını ve psikolojik üstünlüklerini kaybetmemesini emreden ayetlerini de göz ardı ettiği, bu ayetleri yok saydığı, hatta inanmadığı anlamına da geliyor.
Şu konuyu hatırlatmakta fayda var. Geleceğin dünyasında yenilmek ve yem olmak istemiyorsak gündemimizi meşgul eden suni gündemlere takılmadan, asıl büyük hedefe bir an önce odaklanmamız gerekiyor. Kartların yeniden karıldığı, dünya haritalarının yeniden şekillendiği, dünyadaki siyasal sistemin farklı boyutlara evrilmeye çalışıldığı ve dünyanın odak noktasının değiştirilmeye çalışıldığı şu dönemin hemen öncesinde oyun kurucu mu olacağız yoksa seyirci mi bunun kararını vermemiz gerekiyor. Diğer taraftan dünya arenasını bir satranç tahtası olarak kabul edersek vezirleri, filleri, atları, kaleleri dikkatle takip ederken diğer taraftan bize en yakın piyonun en tehlikeli düşman olabileceğini ve şaha kastedebileceğini de unutmamamız gerekiyor. İran’a dikkat! Aksi halde yarın ne gidecek turistik belde ne alacak emekli maaşı ne maaş ödeyecek hükümet ne de vergisini ödeyeceğimiz ev, alışveriş yapacağımız market, dükkân kalır. Bugün Filistin'de emekli maaşı bir milyon TL de olsa, turistik tesislerin geceliği bir TL de olsa bir anlamı yok. Selam olsun sûni gündemlerde boğulmayıp, perdenin önündeki palyaçolara takılmayıp, “senaristin ve yönetmenin amacı ne?” sorusunu kendisine sorup doğru cevabı kovalayabilenlere…