Boykota Dair
Müslümanlar, İslam’ı her durumda, duruşlarıyla temsil etmek zorundadırlar.
Bu yüzden İslam dünyasının ateşler içinde yandığı, Müslümanların kan ağladığı bu zorlu dönemde göstereceğimiz duruş oldukça önemlidir.
Nice ülkeler Müslüman tüccarların güzel muameleleri sayesinde İslam’a girmişlerdir. Milyonlarca insan Müslüman tacirlerin ticaretlerindeki İslami hassasiyetlerden etkilenip İslamiyet ile şereflenmişlerdir. Afrika’nın derinliklerine kadar kılıçla değil İslam’ın güzelliği ile fethedilmiştir.
Dolayısıyla ticaret yaparken; bir ürünü alırken ya da satarken İslam’ın esaslarına uygun olarak yapmalıyız.
Boykot ise günümüzde özellikle de Filistin’e büyük zulümlerin yapıldığı şu dönemde gösterebileceğimiz en esaslı duruşlardan biridir.
Bu konuda farklı görüşleri olan Müslümanlar olsa da işin aslı boykot etmek vicdani bir meseledir. Müslümanların aleyhine kullanıldığı kesin olarak bilinen bir malı almak veya satmak da kişiyi sorumlu eder. Onların ürünlerini almak, onları maddi anlamda güçlendirmek demektir. Bir kötülüğe vesile olan da o kötülüğü yapan gibidir. Dolayısıyla aldığımızdan da sattığımızdan da mesuliyetimiz vardır. Bu hususla ilgili şöyle bir kıssa vardır:
Döneminin büyük âlimlerinden olan İbn-i Abdüsselâm, İslâm dünyasına savaş açmış haçlılara silah ve silah yapımında kullanılacak malzemenin satışının haram olduğuna ve bunu yapanların zalim olacaklarına dair bir fetva yayınlamıştı. Bu fetvâyı duyan terzilerden biri, İbn-i Abdüsselâm’a gelerek;
“-Haçlılar bana elbise diktirmeye geliyorlar. Ben haçlılara elbise dikersem bu zulme ortak olur muyum?” diye sordu.
İbn-i Abdüsselâm ise günümüze de ışık tutan şu muhteşem cevabı verdi:
“-Hayır, sen zulümlerine ortak olmazsın. Sana iğne iplik satan zulme ortak olur, sen ise zalimin ta kendisi olursun.”