Abden Şeküra
Kıymetli kardeşlerim bu hafta sizlerle Kuran-ı Kerim okurken dikkatimi çeken Rabbimizin Hz.Nuh a.s ithafen Abden Şeküra(çok şükreden kul) dan bahsedeceğiz insaAllah.Rabbimiz İsra Suresi 3 ayette bizlere şöyle buyuruyor;
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۜ اِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً
Ey Nuh’la beraber gemiye bindirip kurtardığımız insanların soyundan gelenler, şüphe yok ki Nuh, çok şükreden bir kuldu.
Allah c.c Hz.Nuh a.s bu güzel özelliğinden bizlere bahsediyor.Bizlerde rabbimize nasıl şükretmeliyiz ve en büyük önderimiz olan Hz.Muhammed s.a.s nasıl şükrederdi bundan bahsedelim insaAllah.
Hz. Aişe (ra) anlatıyor:
Peygamberimiz geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi. Ben kendisine,
“Ey Allah’ın Resûlü, geçmişte işlenmiş ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan günahlarını Allah Teâlâ bağışladığı halde, niçin bu kadar yoruluyorsunuz?” dedim. Peygamberimiz:
“Ya Aişe, Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu.”
Şükür kelimesi Türkçe’de “teşekkür etme, minnet duyma, övme, yüceltme” anlamına gelir.
Arapça şkr kökünden gelen şukr شكر z “teşekkür etme, minnet duyma, övme, yüceltme” sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça şakara شكر "minnet duydu, şükretti” fiilinin masdarıdır.
Üç çeşit şükür vardır. Birincisi: Dil ile şükür. Bu, âyet-i kerimede şöyle ifade edilir: ’’Rabbinin nimeti gelince, onu minnetle an ve anlat’’ (Duha Sûresi, 11) Yani Allah’ın verdiği nimeti ondan bilerek anlatmak şükrün birinci çeşididir. İkincisi, kalple yapılan şükürdür. Bu da nimet vereni tanımak ve nimeti ondan bilmektir. Üçüncüsü fiil ve davranışla yapılan şükürdür. Bu da nimet verene saygılı ve minnettar olmaktır ve Allah’ın verdiği nimeti veriliş amacına uygun olarak kullanmaktır. “Siz hiçbir şey değilken Allah sizi analarınızın karnından çıkardı. Şükredesiniz diye size göz ve kalpler ihsan etti.” (Nahl Sûresi, 78)Hazret-i Âişe-radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz şöyle nakleder:
“Bir gece Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana:
«–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibadet ederek geçireyim.» dedi. Ben de:
«–Vallâhi Sen’inle beraber olmayı çok severim, ancak Sen’i sevindiren şeyi daha çok severim.» dedim.
Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu… O kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâ secde ettiği yer sırılsıklam ıslandı. O, bu hâldeyken Bilâl -radıyallâhu anh- namaza çağırmaya geldi. Ağladığını görünce:«–Yâ Rasûlâllah! Allah Teâlâ Siz’in geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı hâlde niçin ağlıyorsunuz?» dedi.
Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
«–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?» buyurdular…” (İbn-i Hibbân, II, 386)
Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azâlarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet eder. Dil ile hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.Rabbimiz bir ayeti kerimede bizlere şöyle buyuruyor;”Önceden belirlenmiş bir yazgıya göre Allah izin vermedikçe hiç kimsenin ölmesi mümkün değildir. Kim yaptığı iş karşılığında bu dünyanın nimetlerini isterse, ona istediğini veririz; kim de âhiret mükâfatını isterse ona da istediğini veririz. Biz, şükredenleri mükâfatlandıracağız”.(Âl-i İmran 145)
Rabbım bizleri kendine çok şükreden kullarından eylesin...Amin