BİR DÖVÜŞ SANATI: JUDO
Değerli okurlarım. Bu haftaki spor branşımız judo. Nezaket yolu anlamına gelen judo, bir dövüş sanatı ve spor dalıdır. Japonlardan çıkmış olan judonun temelleri, Jigoro Kano tarafından 1882 yılında atılmıştır. Asıl çıkış noktası 16. yüzyıl olan judo, sadece bir savunma sporu değil aynı zamanda bir felsefe öğretisidir. Judo eğitimi yıllarca sürebilir. Çünkü iyi bir judocu olmak için, rakibin hareketlerini önceden sezmek ve ona göre karşılık vermek gerekmektedir. Judo kökenleri 16 ila 17. yüzyıllar arasına dayanan çok eski bir Japon sporudur. Dünya tarafından Japonların milli sporu olarak da bilinen judo sadece bir savunma sporu değil aynı zamanda bir felsefe öğretisidir.
Esasında 1650’li yıllarda bir Çinli tarafından bulunmuş ve geliştirilmiş olsa da Japonlar tarafından benimsenmiş ve bir gelenek olarak yüzyıllardır sürdürülmüştür. Zaman içerisinde jujutsu öğretisinden esinlenilerek daha da geliştirilen judo günümüzdeki halini almıştır. Jujutsu eğitimi yıllarca süren bir savunma ve dövüş sporudur. Asıl amaç rakibin hareketlerini önceden sezerek, savunma ile (bilek hareketleri, çeviklik vb.) rakibe en iyi karşılığı verebilmektir. Bu öğretideki hareket çeşitliliği hem judo hem de aikido sporuna esin kaynağı olmuştur.
Judo, bir dövüş sporu değil bir dövüş sanatıdır. Zaten kelime anlamı olarak bakıldığında da judo, nezaket yolu demektir. Kaba güç gösterisi olarak değil bir sanat olarak algılanmasının altındaki en temel sebep öğretinin dayandığı temellerdir. Judonun sanat olarak adlandırılmasının en temel nedeni rakibe tekme ve yumruk atmanın yasak olmasıdır. Rakibin, sıkarak, boğularak veya domine edilerek yere serilmesi amaçlanır. Burada bahsedilen domine etmek işin felsefi öğretisi ile ilgili olan kısımdır. Fiziki güçten ziyade ruhsal bir güç devreye girer. Rakibe kendisinden daha güçsüz olduğu ve birazdan kendi kontrolünü karşısındakine teslim edileceği empoze edilmeye çalışılır. Çok üst seviye judo ilim alimlerinin tek bir bakışla karşılarındaki üzerinde hüküm kurabildikleri rivayeti vardır.
Yıllardır tüm filmlerden ve popüler kültür öğesi olmasından da bilindiği gibi en yüksek mertebeli kuşak, siyah kuşaktır. Daha sonrasında ise en yüksek dereceden en düşük dereceye doğru; kahverengi, mavi, yeşil, turuncu, sarı ve beyaz olarak sıralanırlar. Öğrencilerin beyazdan başlaması ve siyah ile usta olmaları felsefik olarak çok benimsenen ve kültürlerde önemli yer tutan ying – yang öğretisi ile ilişkilidir. Judo karşılaşmaları genellikle 3 ile 20 dakika arasında sürer. Eğer taraflardan birisi, diğerini sırt üstü olarak yere yatırmayı başarırsa rakibin yerden kalkmak için 30 saniyesi vardır, yoksa yenilmiş sayılır. Bir diğer galibiyet yöntemi de rakibin kollarını ve dizini bükerek veya boynunu kavrayıp boğarak rakibin pes etmesini sağlamaktır. Ate – Waza isimli kol ve bacak kullanarak rakibin bazı bölgelerine vurma hareketi tüm yarışmalarda yasaklanmıştır. Judo, boks gibi ağır yaralanmalı veya bol kan olan bir spor değildir. Eğitimleri çok uzun yıllar süren, öğretisi bir ömür boyunca tamamlanamayan bir sanattır.
Sevgili okularım. Bu hafta sizlere judo sporunun nasıl yapıldığından ve ilk kez nerede ortaya çıktığından bahsettik. Gelecek hafta farklı bir spor branşında görüşmek dileğiyle zinde kalın.