Ata sporumuz Atlı Cirit!
Türklerin yüzyıllardan beri oynadıkları bir Ata sporudur. Türkler bu Atlı oyunu Orta Asya’dan günümüze kadar taşımışlardır.
Osmanlı’da bayramlarda, yabancı devlet adamlarının ağırlanmasında ve ziyafetlerde atlı cirit oynanmaktaydı. Osmanlılarda “cirit oynamak” yerine “ciride binmek” tabiri de kullanılmıştır.
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin en gözde gösteri sporu olmuştur. Atalarımız barış zamanlarında at ve askerlerini zinde ve kuvvetli tutabilmek için atlı cirit sporunu tesis etmiş, insanları ruh ve bedenen eğiterek yarınlara hazırlamışlardır.
Atlı ciritte hiçbir spor müsabakasında bulunmayan rakibi bağışlama, affetme şeklinde bir davranış vardır. Hasmının önünü kesip, ona ciritle vurma imkânı varken vurmayıp bağışlayan sporcu puan kazanmaktadır.
Bu yönüyle spor ve erdemin birlikte anıldığı asil bir yapıya sahiptir. Başlıca oyun alanı At Meydanıdır. Burada her zaman cirit talimi yapan atlılara rastlamak mümkündür fakat asıl müsabakalar Cuma günleri Cuma namazından sonra yapılır, o zaman meydanı yüzlerce atlı doldurur.
Şehir içindeki ikinci önemli cirit alanı Küçük Ayasofya ile Kadırga arasındaki Cündi (süvari) Meydanıdır. Topkapı Sarayında da Gülhane Bahçesine doğru büyük bir cirit meydanı bulunur, Cuma namazından sonra burada cirit oynayan saray halkına çoğu zaman padişah da katılır.
Cirit oyununda saray halkı geleneksel olarak Bamyacılar ve Lahanacılar adlı iki takıma ayrılır, padişahlar da bu iki takımdan birine dahil olurdu. Saraydaki cirit meydanında bu iki takımı simgeleyen, birinin tepesinde bir bamya, diğerinin tepesinde bir lahana heykeli bulunan iki mermer sütun bugün de durmaktadır.
Cirit Oyunu, daha kırk elli yıl öncesine değin Anadolu’da yaygın bir oyun olduğu halde son yıllarda sadece Erzurum, Erzincan, Uşak, Bayburt, Ankara, Manisa, Kars yörelerinde yaşamaya devam etmektedir. Ayrıca yurtdışında İran, Afganistan ve Türkistan Türkleri ile Türklerle meskûn diğer Asya yörelerinde de hâlâ canlılığını ve geleneğini sürdürmektedir.