Sıtkı Yonca
Sıtkı Yonca BATI’NIN ÇAĞI VE ZAMAN

BATI’NIN ÇAĞI VE ZAMAN

            Çağ bir kesit; öznel ,kaba, bencil, edilgen, çıkarcı, kibirli ve nankör. Zaman sessiz, nesnel, narin, etken, evrensel, adil, mütevazi, kadirşinas. İlkini insan kendi yaptığı iddiasında. Diğeri Allah’ın yarattığı en şuurlu varlık.

            Batı, zamanın  içinde çağları, kendi medeniyetinin kökleriyle destekleyip isimlendirirken kötücül yapısını da reklamla kapattı. Reklam önden ürün arkadan gelir onun çağ anlayışında. Sarhoş kusmuğu kadar değeri olmayan  eserleri bile sanat, edebiyat ve felsefe adına bu anlayışla pazarladı çağlar boyunca.

            Hiç katkısı olmadığı halde Müslümanlarca değiştirilen çağı bile bu arka planlı illizyonist anlayışıyla kendisini merkezde tutmayı başardı ve aklın düşünce sistemini esir aldı. Bunda Müslümanların sessiz ve durgunluğunun  elbette etkisi vardır. Ama onun bu sessizliği beceriksizliğiyle değil; reklama önem vermediği için yaptığı işin, ödülünü Allah’tan beklemesiyle alakalıdır. Çünkü  Müslüman kendi çağını yaşar ama O, çağın ötesinde ki zamansızlığın zamanıyla donanmıştır.

            Batı, kendi Peygamberini bile kan dökmeden tanıyamaz. Tanıdığını zannettiği anda, ona çağ adını verir; tarihi kör etmek için. Aslında Batı’nın inanmış gibi yaparken yaşadığı çağlar bile, sahte altın suyuna batırılmış bir ham demir cevherinin hayal kırıklığı kadar sert ve ruhsuzdur. Bunalımı örtmek için kullanılan sahte bir altın kolye. Yaşadığı çağların hepsine genel bir ad vermek gerekirse ölü çağlar diyebiliriz. Şimdi yaşadığı seküler çağı da, sırf bunalımı unutmak için ölümüne bir zevk, eğlence ve şehvet çağı olarak kullanıyor. Bu amacına ulaşmak için kan dökmeden uyuyamıyor, hafakanlar basıyor, kan tutuyor  çıldırıyor. Uyuşturucu müptelası gencin psikolojisine benzer bir savrulma hali… Reklam yoluyla bize pazarlanan yeni ve yakın çağın anlı şanlı yazar ve düşünürlerinin hayat hikayelerinde ve eserlerinde Batı’nın bu yayılmacı materyalist yapısından kaynaklanan psikolojiyi rahatlıkla görebilirsiniz.

            Ruhun geldiği kaynaktan koparılmasına bağlı bir sebep-sonuç ilişkisi.

            Batı’nın, kan seçimindeki tekrarı, onda kişiliğe dönüştü. Bu yüzden yeni, pozitif bir çağ açamaz. Çünkü onun bu seçiminde dünya ile ahireti birbirine ezdirmeyen İslam gibi evrensel, hiç değiştirmediği bir düşmanı vardı.

             Ateşli emperyalist Cressaty Kontu 1913 de Fransız  Derneğinde yaptığı konuşmada ‘’İslam’ın geri dönüşü engellenecekse Fransa Suriye’de olmalıdır diyordu’’ açıkça.(Suriye ve Libya’da ne işimiz var diyenler için açtık parantezi)

             Geçmiş  zamanda Batı’nın egemenmiş gibi göründüğü şartları Müslüman değiştiremez miydi? Değiştirebilirdi elbette. Müslümanın bu şartların oluşumunda çekimser, kararsız hatta bilerek kayıtsız kalmış  olmasını,  kendi medeniyetini yorumlarken bilgi ve yorum yetersizliğinden veya yönetim baskılarından kaynaklanmış olabileceğini yadsımak ona haksızlıktır.

            Tanzimat sonrasıyla duraklamaya geçmiş olmasını yadırgamıyoruz. Ancak Tanzimat’ın hatası taklitçiliğe sapmış olmasında gizlidir. ‘’Bekleyin diyor Kur’an, de ki biz de bekliyoruz.’’ Biri hüsranı beklerken diğeri kurtuluşu. O adil zaman, herkese ve her medeniyete yakındır,  Selamlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sıtkı Yonca Arşivi