Sezai Keskin
Sezai Keskin BANKALAR MUZ KABUĞUDUR

BANKALAR MUZ KABUĞUDUR

19 Aralık 2012, Çarşamba, ING Büsan şubesi…                                                               İstanbul-Şirinevler, Konya-Mevlana, Konya-Büsan şubelerinde adıma kayıtlı hesaplarımın kapatılması yönünde talepte bulundum. Gişe memuru kapatma işleminin uygulanması için tarafımdan her üç şube için el yazımla kaleme alınmış dilekçe yazdırdı. İlkokul talebesi gibi o söyledi, ben yazdım. Ayrılırken, diğer şubelere ayni gün içinde faks çekileceğini belirtti. ING ile maddi ve manevi tüm bağlarımı kesmiş olmanın verdiği tarifsiz neşe ile yüzümde bahar tazeliğinde gonca tebessüm açarak binadan ayrıldım.
01 Mart 2013, Cuma, ING Büsan şubesi…

                                                                      Yeni başladığım işyerimin maaş ödemeleri bu şubeye yatırıldığından hesap açtırmam istendi. Kısık gözlerim bankanın tabelasına değdiğinde Allah'ın beni bu bankayla imtihan ettiğini anladım. Bir bebeğin hıçkırıkları, bir kedinin hırıltısı, bir kayanın vadiye yuvarlanışı gibi kederle daldım içeri. Tünele girer gibi dikkat ettim zira umut sandığım ışık trenin farı olabilirdi. Müşteri temsilciliği yazısının ardındaki sandalyede oturan bayan adıma kayıtlı daha üç hesabın olduğunu bildirdi. Eskiden olsa şok geçirirdim, bağışıklık kazandım çünkü burası Türkiye idi. Bankaların oyununa gelip mağdur olan vatandaş sayısı o kadar kabarık ki neredeyse her evden bir kişi. Yaşanan mağduriyetlerin başında ise bankaların usulsüzce kesinti yaptığı paralar geliyor. Kıssaya dönersek, yani benim kapatıldığını sandığım hesaplar kapatılmamış.

Artı bu geçen süre zarfındaki hesap işletim ücreti de eklenmiş. Buyur buradan yak! Maaş ödemesi için hesabıma yatan paradan kesilecekmiş. Hem suçlu, hem güçlü tabiri bu olsa gerek. Yani banka kendi hatasını bile vatandaşa yüklüyor. Bankalarla giriftar, haşır neşir olmayan benim için ‘’çağdaş bankacılık dedikleri sistem bu olsa gerek’’ diye düşünmedim değil. Malum şahıs ‘’belki siz talimat vermemişsiniz’’ diye önce beni suçlamaya kalktı.

Bunun üzerine tırnakları yeni kesilmiş ve temiz sağ işaret parmağımı havaya kaldırarak ‘’o zaman bu işaret parmağımı takip edin. Bana talimat yazdıran kişiyi size göstereyim’’ dediğimde bu sefer başka bir bahane üretti. ‘’Yazı belki ulaşmamıştır’’. Gişe memuru dilekçenin iletildiğini bildirdiğinde yüzü iyice asılıp yine çark etti ‘’belki onlar dikkate almamıştır’’. Çevir kazı yanmasın! Bahanelerden bahane beğen. Ulaştı, ulaşmadı, öyle oldu, böyle oldu, tam bir çadır tiyatrosu! Bu benim kabahatim mi? Bir ara cesaretimi toplayıp bayana sebebini sormak istedim. Kendi fotoğrafını kendisi çekerken uzaklara bakıyormuş, haberi yokmuş gibi baktı, insan kulağının algıladığı ses bandının en üst sınırı 20 kHz frekanstan: ‘’Şikayetiniz varsa şubeye kendiniz telefon açın, sebebini de sorup öğrenirsiniz’’ diye ’nazikçe’’ bana akıl verdi.

Bu söz ‘’yara bandı izi’’ gibi canımı acıtsa da bedava verdiği akıldan ek ücret talep etmemesini ‘’günü az zararla kapattım’’ sevinciyle göğüslememe neden oldu. Bir ara acaba ben bankaya değil de ‘’kendin pişir kendin ye!’’ mangal ocakbaşına mı geldim diye düşünmedim değil. Hanfendi, ilerleyen saniyelerde müşteri ilişkileri hususunda ‘’enfes’’ örnekler sergilemeye devam etti. Konuşurken etrafa yaydığı yüksek tonlu ses akustik olarak diğer bekleyenlerin kulaklarına da solo konser gibi yayıldı. İki oda badanacak kadar fırça yedim. Uzun ve meşakkatli uğraşlarla diğer şubelerdeki hesaplarımı kapatmak için elimden geleni yaptıktan sonra, sıra ayağımdan geleni yapmaktı; 'gitmek' gibi.


Ben ilk defa böyle bir banka görüyorum, herhalde siz de ilk defa böyle bir banka duyuyorsunuz. Ümidin merdivenini yıldızlara dayayarak, badana kireci yüz ve Kastamonu süpürgesi gibi dik saçla işyerine döndüm. Derdime derman olur ümidiyle bankanın ‘’en müdürü’’ ile görüşmek üzere terli avuçlarımla telefona sarıldım. Telefondaki ‘’masum’’ bunun ‘’la mümkün’’ olduğunu iletirken bildik, kalıp ve sakız mesajları tekrarlayıp durdu. Ben de ‘’şubelerinizdeki eksik ve yetersiz elemanların hatasını müşteri mi çekecek? Müşteri bankanıza nasıl güvenecek? sorusunu bankaları hizaya sokmakla memur BBDK ve bankalardan sorumlu bakana soracağımı bildirip görüşmeyi bitirdim. Bu banka içimi deşti, kum gibi hayatıma su doldurdu, beş gündür çamur gibi yaşıyorum hayatımı! Bankayı Allah’a havale ediyorum. İnşaallah, hesabımdan ‘’havale’’ ücreti kesmezler.


Eğer bu yazıyı yemek yerken okuyorsanız çatalı kaşığı derhal bırakın, eğer su içiyorsanız bardağı fırlatın, hatta tuvalette iseniz onu da yarıda bırakıp, koşun, arkanıza bakmadan bankaya koşun, hesabınızı kontrol edin. Müşteriyseniz, mutsuz olmaya hazırsınız demektir. Çünkü; bankalar, mızrak dişlerini ırmak kenarında usulça su içen antilopun kalçasına geçiren timsahtan daha tehlikelidir. Belgeselde seyretmiştim, bacağından ısırılan antilop küçük sıyrıklarla timsahtan kaçmıştı, banka kıskacına yakalanıp da kurtulan kul hiç duymadım varsa bir örneği, çıksın ortaya. Bankada hesabım olduğu için geceleri tek gözüm açık uyuyorum. Çünkü banka bir muz kabuğudur, dikkat etmezseniz ayağınız değil, hayatınız kayar…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezai Keskin Arşivi