Aslolan davadır
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevi bırakma kararı, büyük bir kesim için sürpriz bir gelişme oldu. Özellikle MHP’nin mahkemelik olan kongre süreci, CHP’de kaynayan kazan ile değişim beklentileri konuşulurken, Ak Parti’den gelen bu hamle, kamuoyunda beklenilmeyen bir durum olarak görüldü…
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun olağanüstü kongre kararını açıkladığı konuşması, cumhuriyet tarihinde eşi benzeri olmayan adeta bir nezaket gösterisiydi. Bundan dolayı bir Konyalı olarak Başbakanımızla gurur duyduğumu özellikle belirtmek istiyorum. Bu sürecin sancısız atlatılması büyük bir önem taşıyordu, Davutoğlu’nun hassasiyeti bu duruma büyük katkı sağladı.
Ak Parti’deki bu olağanüstü kongre kararı her ne kadar sürpriz bir gelişme olarak görülse de, siyaseti yakından takip edenler için neredeyse beklenilen bir gelişme halini almıştı. Zira yaşanılan bazı gelişmeler, müdahale edilmesini zorunlu kılan bir hal almıştı…
Bu sürecin yaşanmasındaki etkenlerden biri, gerek parti içinde gerekse diğer alanlarda ‘’Hocacı’’ ve ‘’Reisçi’’ gibi ayrışmaların yaşanması ve buna yönelik yeni bir medya yapılanmasının ortaya çıkması, ayrışmayı körükleyen bir dil kullanılmasına müsaade edilmesi ve yahut ortadan kaldırılması için bir adım atılmayışıydı.
Söz konusu bu durum bazı kesimlerde her ne kadar detay olarak değerlendirilse dahi, parti içinde yaşanan bu gelişme, bir dava hareketi olan bu partiye en büyük zararı verecek bir mahiyette tezahür etmekteydi. Çünkü birliği, beraberliği, dayanışmayı ve istişareyi esas alan bir yapı zihniyetinden ziyade ayrışmayı, hizipçiliği ve ötekileştirmeyi esas alan bir yapıya dönüşme tehlikesi, partinin başına gelebilecek en büyük felaket olacaktı.
Ayrıca ülke olarak birliğe beraberliğe en çok ihtiyacımız duyduğumuz bu sancılı dönemde, ne iktidar partisinin içindeki bir ayrışma, ne de devletin zirvesindeki ayrışma, ülkemize, milletimize ve ümmete hiçbir fayda sağlamayacağı gibi en büyük zararı da verme gerçeği ile karşı karşıyaydı.
Hal böyle iken, sorun henüz büyümeden, tüm vücudu sarmadan, geri dönülemez bir boyuta ulaşmadan müdahale edilmesi yerinde bir davranış olarak görülmelidir. Bu davada makamlar bayrak yarışı olmaktan başka bir anlam taşımamalıdır. Bu davada dün hiç unutulmamalı, yarın için de bugün çok çalışılmalıdır.
Hz Ömer’in başarılı komutan Halid Bin Velid’i ‘’Zaferi Allah’tan değil, Halid Bin Velid’den bileceklerdi’’ diyerek görevden adlığı meşhur olay, üzerinde uzunca düşünmeyi gerektirecek anlamları içinde barındırmaktadır…
Bir diğer husus ise, Türkiye artık eski Türkiye değildir. Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle birlikte, hükümetin üzerinde, daha yüksek bir oyla seçilmiş bir makam bulunmaktadır. Halka belli vaatlerde bulunarak, kendi ismiyle girdiği seçimde kendini kabul ettirerek devletin zirve makamına gelen bir lider vardır, hükümet kurma görevini veren, hükümetin kurulmasını kabul eden bir konumda olan bir lider vardır. Cumhur-başkanı icranın da başıdır, Bakanlar kurulu toplama yetkisi kendisinde haizdir. Bu itibarla, Başbakan’ın değişmesi, Başbakan’ın Bakan değiştirmesinin bir üst adımı olarak görülebilir. Zaten bu yüzden olsa gerek mali piyasalar Başbakanın olağan üstü kongre kararına sadece sınırlı bir tepki göstermiştir.
Yaşanan bu olaydan çıkardığımız sonuç ise, Başkanlık sisteminin olmazsa olmaz olduğu ve bir an önce yeni anayasa ile birlikte bu sisteme geçmemiz gerektiğidir. Çünkü bizim artık bu kısır tartışmalarla vakit harcamak yerine, başkanlık sistemiyle istikrarın olduğu bir düzenle, 2023 hedeflerine odaklanmamız ve tarihin bize yüklediği misyonları ifa etmek için, birlik beraberlik içinde durmadan çalışmamızdır…
Rabbim devletimize zeval vermesin, Milletimizin birliğini beraberliği daim eylesin, Ordumuzu muzaffer eylesin,
Selametle…