AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (50)
Seher vakti girmiş, gökyüzünün o meşhur kızıllığı yeryüzüne göz kırpmaya başlamıştı .Seheri terennüm etmekte acze düşmüş, böyle bir güzelliği yaratan Rabbim kim bilir ne kadar güzeldir. Diyen iç sesimle irkilerek tefekkür etmeye başlamıştım. O’nu zikreden bir ben değildim elbette. Bu esrarlı zaman dilimine gözlerini açan, dirilişini ve devinimini yeniden kazanan, şekli-şemalı, boyutları itibariyle yenilenen bütün varlıklar, her zaman olduğu gibi şu anda da zikre dalmışlardı. Allah! Allah! Diyen seslerini can kulağımla değil ama yürek kulağımla duyar gibiydim.
Şeytan taşlama mahallinden Mekke-i Mükerreme’nin Aziziye bölgesine doğru yürüyüşümüz devam ediyordu. Yol kenarları Afrika kökenli siyahi satıcılar ve ıvır-zıvır şeyleri satanlar ile önlerine oturttukları hacıları büyük bir keyifle tıraş eden seyyar berberlerle doluydu. Çevre temizliğinden sorumlu olması gereken görevliler dilenciliğe soyunmuş, her yer çer çöp içinde kalmıştı.İnsan yığınlarından etrafı görmek pek mümkün olmasa da, askeri kıyafetli görevliler güvenliği sağlamak adına bazı tedbirler alıyor, hacıların yürüyüşlerini gözetim altında tutmaya çalışıyorlardı.Her yüz, yüz elli metre de bir kalabalığın arasına dalan askerler, ellerindeki plastik su sıkma aletleriyle kalabalığın üzerine su püskürterek hacıların serinlemesine yardımcı olmaya çalışıyorlardı.Zaten hat safhada olan hava sıcaklığı zaman ilerledikçe daha da artıyor ve katlanılamaz hale geliyordu.Uzuvlarımda pişikler oluşmuş,ayak altlarım cayır cayır yanmaya başlamıştı. Susuzluktan tansiyonum düşmüş ve başımda ağrılar oluşmuştu. Ne yazık ki eşimin ve bazı hacı arkadaşlarımın durumu da benden farklı değildi. Rahatsızlığımızı şirket yetkilisi ile paylaşmış, gurubumuza on dakika da olsa bir ihtiyaç molası vermesini rica etmiştik.
Hepimiz su bulma telaşına düşmüş sağa sola koşturmaya başlamıştık. Eşime gurubumuzun flamasının yanından ayrılmamasını tembih ederek yol kenarlarındaki dükkanları bir bir dolaşmış lakin açık bir yer bulamamıştım. Geriye dönüp eşimin yanına doğru yürümeye başladığım esnada, eşimin telaş içerisinde; “Hacı nerde kaldın? Gurubumuz biraz önce hareket etti.” Dediğini duyunca tedirgin olmuştum.Tam o sırada yanımızdan geçmekte olan bir gencin su sattığını görüp acele ile ondan su satın almış, bir taraftan suyumuzu yudumlarken, diğer taraftan da koşar adımlarla yürüyerek gurubumuzu yarı yolda yakalamıştık.
Aziziye’ye ulaşmıştık. Şehir içi müthiş bir keşmekeşlik içindeydi. Trafik kilitlenmiş, araçlar hareket edemez hale gelmişti. Susuzluğum sona ermiş bu defa da yorgunluğum ağır basmaya başlamıştı. Önümüzde şirket yetkilisi ve görevlileri ellerinde gurup flaması arkasında biz, yürümeye devam ediyorduk. Bir müddet yürüdükten sonra trafik yoğunluğu nedeniyle şehir merkezinin bir kilometre kadar dışında bir alana park eden otobüsümüze ulaşmış, koltuğumuza kurularak otelimizin yolunu tutmuştuk.
Otelimize vardığımızda saatler sabah altı otuzu gösteriyordu. Bu günün bayramın birinci günü olması sebebiyle odamıza çıkmadan önce hacı arkadaşlarımızla bayramlaşmış ve ikram edilen hurmalardan afiyetle yemiştik.Daha sonra da maharetli bir hacı arkadaşıma tıraş olup ihramdan çıkmış, yatağıma uzanarak uykunun kollarına teslim olmuştum. (devam edecek)
Selam, sevgi ve dua ile..