AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (3)
Uçağımız yeni bir ışık denizinin üzerinde yüzmeye başlamıştı. Sanki gök yüzündeki samanyolu, yer yüzüne inmiş; Medine-i Münevvere’yi yıldız, yıldız süslemiş ve donatmıştı. Işık kümeleri rengarenk bir dantela ihtişamında, Medine-i Münevvere’nin üzerine örtülmüş gibi görünüyordu.Uçak yolculuğu esnasında gördüğüm hiç bir yer beni bu kadar etkilememişti. Bu muhteşem güzellik ancak Medine’ye has olmalıydı. Kutlu Medine’nin üzerinde iniş için alçalan uçağımızın küçük penceresinden yolları, binaları ve otomobilleri şimdi daha açık ve net seçebiliyordum.
Beklenen an gelmiş ve nihayet uçağımız Medine hava alanına inmişti. Sevincime karışan yolculuk telaşı, bekleme salonuna kadar devam etmişti. Oturduğum koltuğa ilişir ilişmez, yorgunluğumu hissetmem uzun sürmemişti. Ancak heyecanım yorgunluğumun önüne geçmiş ve gözlerim faltaşı gibi açılmıştı.Bir müddet beraber oturduğumuz arkadaşlar ile sohbet ettik. Ucu bucağı görünmeyen bu salonun içinde, binlerle ifade edilecek sayıda bizler gibi bekleyen hacı adayı mevcuttu.Her ülkenin hacı adayları, guruplar halinde ve ayrı mekanlarda bekletiliyordu. Hava alanı yetkilileri bize salonun ana giriş kapısının tahminen otuz metre ilerisinde bir yer tahsis etmişti.Hacı adaylarının giyim ve kuşamları geldikleri ülkelere göre farklılık gösteriyordu.Özellikle bayan hacı adaylarının üzerindeki rengarenk kıyafetleri ile her biri bir sanat eseri mesabesinde olan örtüleri, dikkatlerden kaçmıyordu. Erkek hacı adayları da, giyindikleri beyaz renkli uzun elbiseler ve başlarına sardıkları değişik renk ve ebattaki poşi ve takke’lerle hemen farkediliyordu.
Oturduğumuz koltukların hemen önünde, üzeri açık ve etrafı paravanlarla çevrili minik bir sağlık merkezi vardı. Üzerindeki kıyafetlerden burada çalıştığını düşündüğüm uzun boylu bir bayan ile ağzı maskeli, keçi sakallı ve orta boylu tıknaz bir bey, mütamadiyen konuşuyor ve şakalaşıyordu.Ben ve eşim onları seyre dalmışken; birden etrafımızda asker kıyafetli iki kişi belirdi. Nazik bir tavırla bize selam verdiler ve “pasport kontrol” diye seslendiler. Alel acele el çantalarımızdaki pasaportlarımızı çıkararak uzattık.Pasaportun sayfalarına göz gezdirirken, eksik bir evrakın olduğunu ima edercesine, bize bazı sorular yönelttiler. Arapça bilmediğimizden ne söylediklerini anlayamamıştık. Askerlerden, uzun boylu ve gözlüklü olanı beni kolumdan çekerek yerimden kaldırmak istedi. Korkmuş ve telaşlanmıştım.Yarım yamalak bir ingilizce ile sorunun ne olduğunu sordum.Bu görevli eşimin aşı kartını eline alıp yüzüme doğru salladı.Hemen el çantamı kontrol ettim. Aşı kartım pasaportun içinden çantama düşmüştü. Aldığım gibi görevliye uzattım.Aşı kartını kontrol edip, özür dileyerek yanımızdan ayrıldılar.
Şirket görevlileri saat yirmidör otuz sularında pasaport kontrolü için kontrol kabinleri önünde sıraya girmemizi istediler.Sıraya girip, beklemeye başladık.Lakin bir şeyler yolunda gitmiyordu. Askeri kıyafetli Suud’lu görevliler, bir kaç pasaportu onaylayıp daha sonra gözden kayboluyordu. Bilgisayarlarının başına oturup kalkmaları bir oluyor, sürekli olarak bir birleri ile şakalaşarak, anlamsız hal ve hareketlerde bulunuyorlardı. Bu duruma tepki göstersek de, maalesef beklemekten başka yapabileceğimiz pek fazla bir şey yoktu. (Devam edecek)
Selam ve dua ile..