Asgari ücret önerim!
Sevgili okurlar, Aralık ayı geldi çattı. Her sene olduğu gibi yine gündemin en önemli maddesi asgari ücret. Doğal olarak bu günlerde çalışanların ve işverenlerin gözü kulağı asgari ücretle ilgili gelişmelerde.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, asgari ücretle ilgili kapsamlı bir çalışma yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise kurmaylarından bu konuda çeşitli raporlar aldı. Bu süreçte işçi ve işverenin asgari ücrete ilişkin talep ve beklentileri tek tek not alındı. Asgari ücret görüşmelerinde ikinci toplantı da dün işçi kesiminin ev sahipliğinde yapıldı.
İlk toplantıda Bakan Vedat Bilgin, yaptıkları anket sonuçlarını açıklamıştı. İşçi kesiminin ağırlıklı 3 bin 750-4 bin lira, işveren kesiminin ise 3 bin 500-3 bin 750 lira arasında asgari ücret talep ettiğini söylemişti.
Bakan Bilgin’in verdiği bu bilgiyi dikkate değer buldum.
Her yıl genelde iki tarafın teklif ettiği rakamlar arasında uçurumlar olurdu. Bu sene pek öyle olmamış. Tabi asgari ücret toplantılarında da bu ankete uygun rakamlar mı konuşuluyor onu bilemeyiz.
Bir de şunu söylememiz gerekir ki; 28 ilde bu ankete katılan işçilerin hepsinin şartları aynı değil. Yaşadıkları şehirler çok belirleyici. İstanbul’daki bir asgari ücretli ile Konya’daki asgari ücretli, Konya’daki ile de Siirt’teki bir asgari ücretli aynı geçim şartlarına sahip değil.
Sırf bu ayrıntı bile asgari ücret konusunun ülkenin geneline göre değil de bölge bölge belirlenmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor.
Ayrıca bu rakamlara bakınca makasın birbirine bu kadar yakın olmasına şaşırdığımı da söylemem gerekiyor. İşçi az istemiş, iş veren fazla teklif etmiş. Bu şaşırtıcı…
Benim düşünceme göre asgari ücret zammının yüzde 30’un altına inmesi pek mümkün görünmüyor. Hatta yüzde 40-42 civarında bir artış bekliyorum. Yani 3950-4100 TL dolaylarında net maaş belirleneceğini düşünüyorum.
Zaten olması gereken de budur, asgari ücretin en az 4 bin lira olması gerektiğini düşünüyorum.
Bekar bir asgari ücretlinin eline net 4 bin lira geçmesi durumunda bunun işverene maliyetinin en az 6 bin 574 lira olacağını aktarıp bir de olaya işveren penceresinden bakıyorum.
Bu maliyetin istihdama olumsuz yansıması olacağı kesin.
O yüzden özellikle gelir vergisi kısmında hem işçinin ödediği hem de işverenin ödediği primler kapsamında düzenleme yapılması kaçınılmaz.
4 bin TL net ücrete 2 bin beş yüz küsür lira vergi ödemenin akla yatkın hiçbir tarafı yok. Devletin buradaki vergi oranını da yarıdan fazla düşürmesi gerekiyor.
Onun yerine borçlanarak değil de harcayarak ev geçindiren işçi sınıfının tüketiminden kazanacağı vergilerle eksiklerini kısmen kapatması gerekiyor.
Şu anda bırakın tek maaşı, iki asgari ücretle bile ev geçinmeyen bir iklimde, asgari ücretlinin ekstra harcama yapması hayalden de öte ütopya. O yüzden, 7 milyondan fazla vatandaşın gelirlerini iyileştirip, bu müdahaleyle piyasada kredi kartı ya da kredi borçlanmaları yerine sıcak para çevirmek daha kazançlı.
Normalde resmi enflasyon oranının az üzerinde bir zam yapıldığını var sayarsak; asgari ücretin 3300-3500 dolaylarında olması beklenirdi. Her şeyin yolunda gittiğini, ekonominin tıkırında olduğunu ve hayat pahalılığının olmadığını düşünerek en tavandan hesaplarsak, işveren normal şartlarda 675 TL civarında zam yapacaktı.
Fakat şu anda bu rakamı bu ülkede çalışan kesimden hiçbiri kabul etmez. İşverenlerin bir kısmı ise işçinin talep ettiği rakamın yükünü çekemez.
O yüzden gelir vergisi ve primler konusu asla yabana atılmamalı.
Tıpkı yukarıda ‘Asgari ücret belirlemede işçilerin yaşadıkları şehirler çok belirleyici’ dediğim gibi işveren açısından da aynı şeyi söylüyorum
Yapılan işin niteliği, büyüklüğü, sektörü gibi çarpanlar göz önünde tutularak hem sektörel olarak hem bölgesel olarak işverene vergi indirimi ve sübvansiyonlar yapılması lazım.
Burada yıllık ciro, çalışan personel sayısı, ihracat rakamları gibi bir sürü ayrıntı da dikkate alınabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği, asgari ücrette fevkaladenin fevkinde bir artış olacak mı kısa süre sonra göreceğiz.