Anne, Evimizin Duvarlarını Özledim…
Gazze’de ne sağlık kuruluşu ve ne de hastane kaldı. Bütün ölümlere, bütün engellemelere karşı gücü nispetinde her türlü olumsuz şartlarda yaralılara merhem olmaya çalışan, fedakâr doktorlarımız. Yıkık, hasar almış sağlık ocağı tipi mahallerde hastaları ve yaralıları tedavi etmeye çalışan, eli öpülesi doktorlarımız.. Siyonist İsrail’in engellemeleri sebebiyle ihtiyaç maddeleri ve tıbbi malzeme girişi yapılamıyor, Gazze’ye… Anestezi malzemeleri yok. Anestezi olmadan yaraları dikilen bir çocuk, acılardan uzaklaşmak için Kur’an okuyor.. Aman Allah’ım, Müslüman ülkelerin sınırdaş olduğu bir toprak parçasında yaşanıyor, bunlar..
Gazze’de doktorlarımız her gün nice yaralıları anestezi olmadan ameliyat etmek zorunda kalıyor. Ne dayanılmaz büyük acı, Rabbim… Ağrı kesiciler de yok, her türlü acının kol gezdiği bir coğrafya, Gazze… Ya o kahraman doktorlarımız? En yakınlarını kaybetmiş, evini, barkını, atını, arabasını kaybetmiş… Belki de ailesinden nice şehitler, kayıplar ve yaralılar var. Bütün bunlara rağmen mücadelesine devam eden acılı doktorlarımız.. Ne büyük ıstıraplar, ne büyük hikâyeler yaşanıyor, Gazze’de…
Hz. İbrahim (a.s), çağının zorbası Nemrut tarafından ateşe atıldığı zaman: “Hasbünallahi ve ni’me’l-Vekîl, Allah bize kâfidir, ne güzel vekildir” ifadelerini söylemişti…Mi’raç üssünün yolcusu Hz. Muhammed (a.s)’a “Müşrikler sizin üzerinize yürümek (savaşmak) için toplandılar, onlardan korunun” dediklerinde: “Allah bize kafidir, ne güzel vekildir” sözünü söylemişti. (Bkz. Âl-i İmran 3/173). Bu söz hiçbir emniyetin, hiçbir güvenin kalmadığı olağanüstü zamanlarda Müslümanların virdidir, zikridir, tevekkülüdür. . Bugünler de “Hasbünallahi ve Ni’me’l-Vekîl” duasını en çok da Gazze’de ateş çemberi içerisinde kalan Müslümanlardan duyuyoruz. Yüce Allah’a ne büyük bir tevekkülle bağlılık, ne büyük bir teslimiyettir, bu… İmanın zirvesi, bu..
Filistin’in yiğit evladı, “yıkılma lüksümüz yok, pes etme lüksümüz yok” diye haykırıyor.. Direniş, direniş bizi diri tutuyor, diye de ekliyor. Çünkü burası benim vatanım, ölmekse her an hazırım. Bu ifadeler dökülüyor dilinden.. Onlar, her gün yeni zorluklarla karşı karşıya.. Kışın gelmesi ile bu zorluklar bin kat daha artı. Soğuk hava buz kesiyor, Gazze’de.. Örtü kalmadı, üzerlerine giyecekleri kışlık elbiseleri yok.. Derme çatma çadırlar, soğuğu kesmiyor.. Ayaklarının altında birikmiş yağmur suları. Her gün yaşlılar, çocuklar, yaralılar soğuktan donarak ölüyor.. Diğer taraftan 7/24 Siyonistler tarafından bombalarla ölenler de bunun cabası..
Yaz aylarında Gazzeliler, günü atlatabilmek için o sokaktan diğer sokağa sığınıyorlardı. Sonra da bir nebze uyumak için çadırlara geri dönüyorlardı. Şimdi ise bundan da mahrum bir hal yaşıyorlar. Her taraf buz kesiyor, sığınacak bir yerleri de yok.. Bulaşıcı hastalıklar almış yürümüş, tedavi olma imkanı yok.. Anne gitmiş, baba gitmiş, kardeş gitmiş, ev, bark kalmamış, ortalıkta.. Eğer kaldı ise, çocuklar yetim, çocuklar öksüz.. Buna rağmen ayakta kalanlar bu öksüzlere ve yetimlere annelik ve babalık yapıyorlar…
Cebaliye’de yıkıntılar arasında annesinin eteğini tutmuş, yalın ayak başı açık bir yavrumuz: “Bedenimi bir duvara yaslamak istiyorum anne, evimizin duvarlarını özledim anne” diye haykırıyor. Yerinden edilmeler durmuyor, sürekli bir yerden bir yere intikal…Siyonistlerin bombaları üzerlerine bir yağmur gibi yağıyor.. Sokaklar, caddeler sahipsiz cesetlerle dolu.. Ey ümmet-i merhume! Bunun hesabını nasıl vereceğiz? Hala sessizlik, hala ıssızlık hâkim, İslam diyarlarında.. Gazze’nin Endülüs olmasından korkuyoruz..
Siyonistlerin Gazze’ye dönük saldırıları, neredeyse bir buçuk yıla yaklaştı.. Siyonist katiller, Gazze’lilerin beyaz bayrak kaldırmalarını, teslim bayrağını çekmelerini, onların bu toprakları terk etmelerini umuyor.. Onların esaslı cevabı ise: “Burası bizim toprağımızdır, burası bizim vatanımızdır, biz kanımızın son damlasına kadar bu topraklarda yaşayacağız ve bu topraklara gömüleceğiz, burayı asla terk etmeyeceğiz” oluyor. Bunu söyleyen bir halkı Rabbimizin izniyle hiç kimse yenemeyecek, eninde sonunda zafer mazlum Filistinlilerin olacaktır.
Bütün acılara, bütün zorluklara, bütün mağduriyetlere rağmen Gazze’liler direniyor. Sarp yokuşu çıkmak için mücadele veriyor. Onlar, en iyilerini önden gönderdiler.. İsmail Haniyeler, Yahya Sinvarlar, nice isimsiz kahramanlar.. Saldırının uzun sürmesine rağmen direnişte bir süreklilik var, kesinti yok…Enkaza dönmüş Gazze sokaklarında Kassam tugayları Siyonist askerlere kan kusturuyor. Gazze’ye giren kimi zaman cehennemi boyluyor, kimi zaman da deliriyor, aklını kaybediyor.. Tel Aviv hastaneleri derin travma geçiren katil askerlerle dolu.. İnşallah daha da artacak, travmalar…
Nihayetinde hak ve meşru davaları için mücadele edenler kazanacaktır. Gazze ve topyekûn Filistin halkının zafere yaklaştıkça imanları ve azimleri daha da artıyor. Onların bu imha savaşında karşılaştıkları tüm zulümlere, adaletsizliğe, vahşete, kine, düşmanlığa, canavarlığa, barbarlığa, yırtıcılığa, soysuzluğa, hırsızlığa ve haysiyetsizliğe rağmen direnişleri gerilemiyor. Gazze düşmemeye kararlı, Müslüman halkın sabrı ise, çok güçlü…
Gazze acıların katmerlendiği bir coğrafya.. Dünyanın ve İslam halklarının Gazze’de yaşanan soykırımı izlemekle yetinmeleri acı veriyor, bize. Sanki bütün bir dünya, Gazze’de yaşananlar gerçek değilmiş de bir filimmiş gibi izlemeye devam ediyor. Açlığın kol gezmesine, tedaviden mahrumiyetin, hastanelerin ve hastanelerde yatanların kasıtlı olarak bombalanmasının tüm dehşetine rağmen, hala izlemekle yetiniyor, dünya… Gazze’lileri hayatta tutan her şey tek tek yok ediliyor..
Bugün Gazze’de yaşayan her ailede, her çadırda acı var, hüzün var. Ateşkese çok az kaldı deniliyor, saldırılar daha çok şiddetleniyor. Ölen Müslüman olduğu için savaşın kuralları filan işlemiyor bu topraklarda.. Ne acılar yaşanıyor.. Bir yavrumuz Siyonist İsrail’in acımasız bombardımanları karşısında parçalanmış annesi ya da babasının ceset parçalarını bir poşette toplamış, sırtında taşıyor.. Bu hal bile vicdanları harekete geçirmiyorsa, insanlık öldü demektir.. Unutmayalım, nihayetinde işler dönüp dolaşıp Allah’ın huzuruna gelecektir. Herkes bu yaşanan acılar karşısında nasıl hesap vereceğini, nasıl bir mazeret üreteceğini hazırlamakla yükümlüdür, bugünden.. Bu zulme, soykırıma ve işlenen vahşete karşı kör, sağır ve dilsiz kalmak asla Müslümanların şiarı olmamalıdır.