Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal ABD Kedi, Diğer Ülkeler Fare mi!...

ABD Kedi, Diğer Ülkeler Fare mi!...

Yine tüm dünyanın olduğu gibi ülke olarak FED ile yattığımız, FED ile kalktığımız günleri geçirmeye devam ediyoruz. Gözümüz kulağımız, kendi ekonomimizle ilgili bilgilerden daha çok öncelikle ABD ekonomisiyle ilgili açıklanacak bilgi ve verilerde. Zamane gençlerimizin çok büyük bir kısmının babasının dedesinin ismini dahi bilmediği günümüzde, az çok ekonomiyle ilgilenen veya kendine göre bir miktar tasarrufu olanların FED Başkanı Janet Yellen’in kim olduğunu veya Mario Draghi’yi bilmemeleri mümkün mü? Bırakın bilmeyi, Yellen’in, tüm FED üyelerinin karakter analizleri yapılıyor artık. Başta ABD olmak üzere Japonya, AB ülkelerinin gelişmişleriyle (Japonya, İngiltere, Fransa), Çin, Rusya gibi dünya ticaretinin önemli ülkelerindeki olası tüm gelişmeler, alınan tüm kararlar, açıklanan veriler, diğer ülkeler tarafından an be an takip ediliyor,  TV’lerde, ekonomi programlarında tartışılıyor, enine boyuna inceleniyor. Burada önemli olan nokta şu: Koyun can derdinde kasap et derdinde misali, gelişmiş ülkelerin iktisadi sorunları kendilerinin olduğu kadar diğer ülkeleri de ciddi derecede etkiliyor. Üstelik gelişmiş ülkeler özelikle ABD ve Almanya dünya filminin başrol oyuncularının kendileri olduğunu düşündüklerinden, gelişmelerin sonuçlarının kendilerinin istediği gibi olması için her türlü iktisadi, siyasi ve sosyal manipülasyonları yapacakları da yine herkes tarafından bilinen bir gerçek. Belki de kendilerini dünyanın efendileri olarak görmeleri sonucu bunun hakları bile olduğunu düşünüyorlardır, kim bilir?!

            Bu genel saptamadan sonra dünya ve ülkemiz gelişmelerine bir göz atalım. ABD ekonomisinin son aylarda büyüme trendini sürdürmesi, üretim ve istihdamın düzeyinin yükselmesine bağlı olarak haftalık işsizlik maaşı için başvuranlarının sayısının azalması, fabrika siparişlerinin beklenenin üzerinde gerçekleşmesi, tüketici güven endekslerinin olumlu anlamdaki seyri şeklinde gelen veriler ABD ekonomisine olan güveni sağlamlaştırırken, FED’in faiz oranlarının artırılmasına 2015 yılı sonunda ve 2016 yılının ilk aylarında başlayacağının sinyallerini güçlendirdi. Yellen ise ABD finans sistemindeki sorunları kabul ederken, bunların kontrol altında olduğunu ancak uzun dönemde faiz oranlarının düşük düzeyinin FED’in sıkılaştırma politikasını uygulamaya koymasıyla yükseleceğini ve bu durumun mali sektör için olumsuz etkiler doğuracağını belirtmekte. ABD’nin ekonomi verilerinin tamamı da güllük güneşlik değil elbette. İthalatın artmasına bağlı olarak dış ticaret açığının son yılların en yüksek değerine ulaşması, özel sektör istihdamı ile tarım dışı istihdam verilerinin düşük olması nedeniyle, faiz artırımına gidilmesinin de gözden uzak tutulmaması bazı FED yetkilileri tarafından ifade edilmekte.            

            Çin ekonomisi içinde bulunduğu resesyondan kurtulabilmiş değil. Bu süreç devam ederse %7 olan kalkınma oranı hedefini revize etmek zorunda kalacaklar. Çin yetkililerin üretim ekonomisi ivmesini hızlandıracak maliye ve para politikalarını bir an önce uygulamaya koymaları gerekiyor, hem kendileri için hem de dünya ekonomilerinin gelirlerinin düşmemesi için. Euro Bölgesinde perakende satışlar azalırken, Draghi’nin uygulamaya koyduğu parasal genişleme politikasından beklenen sonuçların ortaya çıkmadığı ve deflasyonist kapana yakalanma tehlikesi devam ediyor. Ancak AB ekonomisi için olumlu ekonomi verileri de yok değil, mesela PMI endeksinin bir ay öncesine göre artış göstermesi gibi. Avrupa’nın, yaramaz çocuğu Yunanistan ile imtihanı devam ediyor. Ekonomi çevreleri, Yunanistan’ın borcunun azaltılması taleplerinin kabul edilmeyeceğini, kısa dönemde kredi görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlanıp sonuçlanmayacağıyla ilgili farklı görüşler dillendirilmekte. Yunanistan’ın finansal istikrarının ve büyümesinin sağlanması çabaları AB ekonomisinin temel sorunu olacak görünüyor. Tüm ekonomileri etkileyecek en önemli faktör niteliğini sürdüren petrolün arzının, uluslararası müdahalelere açık pozisyonunu sürdürmesi, ekonomilerin geleceğiyle ilgili belirsizlikleri artırmakta. Petrolün fiyatının istikrara kavuşması tüm ülkelerin lehine.

            Ülkemiz ekonomisinde ise en önemli gelişme ise TÜFE ve ÜFE’nin açıklanması oldu. TÜİK verilerine göre Nisan ayı TÜFE bir önceki aya göre %1.63, Yİ-ÜFE ise %1.43 arttı. Bu rakamlar önemli fakat asıl önemli tarafı, küresel bazda petrol fiyatlarının artacağı beklentisinin oluşması ve döviz kurlarının istikrarsızlığı nedeniyle enflasyon oranının yükselme sürecine girmesiyle TL’nin özellikle seçimler nedeniyle oluşabilecek politik kaosa bağlı olarak diğer yabancı paralara göre negatif ayrışması. Durum böyle olunca ülkemiz için yılın geri kalan kısmında gündemimizi devamlı meşgul edecek konular TÜFE ve Yİ-TÜFE’nin seyri ile TL’nin negatif ayrışması süreci.  

            Yukarıdaki bilgilere bakınca, özellikle gelişmiş ülkelerle ilgili ekonomi verilerinin parçalı bulutlu olduğu yani olumlu ve olumsuz özellikleri aynı anda bünyelerinde barındırdıkları anlaşılıyor. Aynı zamanda verilerin istikrarsızlığı tüm dünyayı diken üstünde tutmaya yetiyor ve artıyor bile. Mesela FED verilerini FED üyeleri bile çok farklı şekilde yorumlayabilmekteler. Gelişmiş birkaç ülke, diğer dünya ülkelerini özellikle gelişmekte yolundaki ülkeleri sanki test ediyor, üstelik ipin ucunun hep kendilerinde kalmasından da vazgeçmek istemedikleri gibi, kendi isteklerinin yerine gelmesi için her türlü gelişmenin lehlerine gerçekleşmesini, ortaya çıkacak sorunların gelişmekte olan ülkelerin üzerinde kalmasını da istiyorlar. Küreselleşmeyle tüm ülkelerin birbirine her yönden bağlandığı günümüzde artık gelişmekte olan ülkelerin sorunlarının etkileri gelişmiş ülkeleri de birinci dereceden etkilemekte. Bu nedenle dünya ekonomi filminin başrol oyuncuları olan ABD, Almanya, Japonya artık kedi değiller; Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, TÜRKİYE gibi ülkeler de, başrol oynayacak seviyeye gelmek üzeler, onlarda artık kedinin oynadığı fareler değil. Dünya ekonomilerinin tamamının maksimum karlı çıkmalarının yolu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomi pastasını büyüterek adilane paylaşmalarından geçiyor. İki grubun birbirlerine hasım olması, hem pastayı küçültür hem de dünyanın sosyal refah ve huzurunu törpüler. Zaman gösterecek hangi yolun seçildiğini…       

 

Soru: Klasik İktisadi Düşünceye göre İradi İşsizlik var mı? Neden?...

 

Sözün Gözü: Ömür her zaman yaşamak istediğinden kısadır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi