Murat Güçlü
Murat Güçlü AB/ABD-ŞİÖ VE TÜRKİYE

AB/ABD-ŞİÖ VE TÜRKİYE

Türkiye son dönemlerde AB ve ABD ile ilişkilerinde büyük sıkıntılar yaşamakta. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın duruşu ve “Dünya 5’ten büyüktür” haykırışı bu sıkıntının temel nedenini oluşturmaktadır. AB/D dünyanın hegomonik güçleridir. Batı olarak kabul edilen bu güçlerin etkilerinin büyüklüğü, sadece ekonomik ve askeri birer güç olmalarının çok ötesinde dünyayı külterel açıdan esir almalarında yatmaktadır. Batı, kendi dışındaki toplumların kültürel kırılma yaşamalarına sebep olmuştur. Dünyayı yöneten Batı dünya kaynaklarını da kendi çıkarları doğrultusunda hoyratça kullanmıştır. Dünyayı paylaşan güçler ağırlıklı olarak Batılı güçler olup elde ettikleri rantın devamını sağlamak için ülkeleri ateşe atmayı, halkları birbirine düşman kılmayı, şehirleri harabeye çevirmeyi, soykırım yapmayı marifet saymışlardır.

Batı’ya karşı yükselen itirazlar yine Batı zihniyeti içinden gelmiş ancak Doğu’da yer alan başta Rusya tarafından hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Sosyalizm/Komünizm ideolojisi Sovyetleri Batı karşısında Batı’ya meydan okuyan bir ülke haline getirmiştir. Liberal Kapitalist ideolojiye karşı savunduğu eşitlik, ezilenlerin hakları, sermaye karşıtlığı ve benzeri ilkeleri ile halklar nazarında popüler olmuştur. Sovyetler bu müspet alakayı rejim ithali için kullanmış, ülke içindeki Sol görüşleri desteklemiş ve bunlarla bir devrim yaptırmak ve ardından devrim hükümeti ile yapılacak bir anlaşma ile o ülkeyi koruma hakkı elde etmek amacıyla hareket etmiştir.

İdeolojik devrimlerinden en dikkat çekeni ise Küba’da yapılan devrimdir. ABD’nin komşusu sayılan Küba’da Sosyalist bir devrim ve Sovyetlerin üssü haline gelmesi ABD’nin Küba’da Castro’yu devirmek için büyük mücadele vermesine bunu başaramayınca da uzun süren bir ambargo uygulamasına sebep olmuştur. Büyük güçler arasındaki gerilim 1962 yılı Ekim ayında zirveye çıkmıştır. Ekim bunalımı olarak siyasi tarihe geçen bu krizde nükleer bir savaşın eşiğinden dönüldüğü kabul edilmektedir.

Sovyetlerin çöküşü sonrası dünyanın tek hakimi olduğunu ve artık tarihin sonunun geldiğini ilan eden AB/D dünyaya meydan okumuştur. Ancak sonrasında başta Sovyetlerin devamı olan Rusya’nın kendini toparlaması, Sovyetlerden elinde kalan büyük ve caydırıcı askeri gücü ile yine 1.5. milyara yaklaşan nüfusu, devasa ekonomisi ile Çin bu meydan okumaya karşı birlikte bir güvenlik teşkilatı kurarak karşı durmaya çalışmaktadırlar. Şangay olarak bilinen bu teşkilat daha çok bir savunma paktı gibi bir teşkilat. Daha çok eski Komünist ülkelerin bir araya gelerek başta Asya olmak üzere Batı’nın yayılmacı politikalarına karşı durmaya çalışmaktadırlar. Ellerinde bulunan askeri, siyasi, ekonomik gücü, enerji kaynaklarına sahip olmanın avantajını kullanmaktadırlar.

AB ise nihai olarak tam entegrasyonu hedefleyen çok daha derinlikli, zor ve ilişkileri girift bir yapı. AB’nin üzerine bina edildiği Grek/Roma/Hristiyan kültürü üzerinde yükselmektedir. AB ABD desteğinde ileri teknoloji, çok uluslu devasa cirolu şirketler, kendince evrensel değerleri temsil ettiği inancı ile dünyayı yönetmeye çalışmaktadır.

 Türkiye ise uzun süren sessizliğinin ardından üzerindeki ölü toprağını atmaya başlamıştır. Batı’ya karşı durabilmekte, kendi menfaatlerini öncelikli olarak korumaya çalışmaktadır. Batı’dan gelen tepkilere de aldırış etmemektedir. Batı’ya karşı Şangay’a yaklaşarak yalnız olmadığını göstermektedir.

Ancak ne AB ne ABD ne de Rus/Çin ittifakına dayalı Şangay Türkiye’nin kendilerine büyük bir rakip olduğu gerçeğini unutmazlar. Bizim de bunu unutmadan politikalarımıza yön vermemiz gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Güçlü Arşivi