Musab Seyithan
Musab Seyithan Zındıklar İttifakı

Zındıklar İttifakı

Bu yazımda “Zındık” kelimesini bir hakaret olsun diye kullanmıyorum. Bir sıfat olarak kullanıyorum. Çünkü İslâm ceza hukukunu ilgilendiren bir terim olarak zındık, küfrü gerektiren inançlar taşıdığı halde, Müslüman gibi görünen kişi anlamına gelmektedir. İşte ben bu anlamda kullanıyorum. Ama ille de kendisi için bir hakaret olarak algılayanlar olursa ona da eyvallah. Başım gözüm üstüne, o da kabulümdür. Ama niyetim hakaret değil, bir vakıayı tespit etmektir.

Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi 06 Şubat 2023’te, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın talebi ve şikâyeti üzerine “İhsan Eliaçık’ın Yaşayan Kuran Türkçe Meal ve Tefsir adlı eserini toplatma ve imha” kararı aldı.

Kayseri’den yakinen tanıdığım ve o dönemde tevhit ehli olan İhsan Eliaçık, İstanbul’a gittikten sonra, hemşerisi Mustafa İ.Oğlu gibi zıvanadan çıkarak zındıkların önde gideni oldu. “Gezi imamı” diye de şöhret bulan bu zındık, Nur Suresinin tefsirini yaparken “Nikâhsız birlikteliklerin zina olmadığını, parayla yapılan fuhuşla, evli birinin eşini aldatarak yaptığı ilişkilerin ancak zina olabileceğini” söyleyen ve “Ben Kur’an ayetlerini inkâr etmem ama günümüzün şartlarına göre yorumunu yaparım” diyerek Kur’an’ın içini boşaltan ve “Keyfi İslam anlayışı” ortaya koyan biridir. Bu inancını, zaman zaman dile getirdiği gibi kararın açıklandığı gün de basın açıklamasında; “Herhangi bir meal yazarı nasıl yargılanır? Nasıl suçlanır? İslamiyet’i ben istediğim gibi yorumlarım, sen de buna reddiye yazabilirsin’’ diyerek ifade etmiştir.

Tabii Türkiye’de zındık bir tane olmadığı için bütün zındıklar ve zındık sevenler, yayınladıkları bir basın bildirisinde şöyle ferman buyurmuşlar: “İnançlara saygı düşüncelere özgürlük istiyoruz. Herkesin düşüncesini özgürce ifade edip yaymasını, fikir tartışmalarının toplumsal sivil mecralarda akmasını, devletin inançlar ve düşünceler karşısında eşit mesafede durmasını ve adalet, güvenlik, savunma, sosyal adalet vb. klasik görevlerini layıkıyla yerine getirmesini istiyoruz.

Bir kitabın ya da Kur’an yorumunun İslam’a aykırılık iddiasıyla yasaklanması, bir kurum ya da çevrenin din yorumunu meşru kabul edip diğerlerini illegal ilan etmek demektir. Bunun bir sonraki aşaması ise diğer din yorumlarına karşı savaş açılması, mahkemelerin insanları sapkın ve sapık ilan eden Orta Çağ engizisyon mahkemelerine dönüşmesi ya da İslam tarihindeki dinî baskı ve şiddet ortamı demek olan ‘mihne’ dönemlerine geri dönülmesi olacaktır.

Bizler, devlet eliyle dinî baskı ortamı oluşmasına yol açtığı açıkça görülen Kur’an mealleri üzerinde Diyanet’e KHK’yla verile ‘İslam’a uygun olup olmadığını belirleme, denetleme, inceleme, toplatma ve imha için yetkili mercilere talepte bulunma’ yetkisinin iptal edilmesini, ülkemizde düşünce ve ifade hürriyetinin önündeki tüm engellerin ivedilikle kaldırılmasını aşağıda imzası bulunanlar olarak talep ediyoruz.

Breh breh breh… İslam’ı tahrif etmenin, içini boşaltıp “Keyfi bir İslam anlayışının” adı ne zamandan beri “ifade hürriyeti” oldu? Beşerî bir din olarak uygulanan Kemalizm dini ile ilgili yapılan karşı duruşlar ve eleştirilere 5816 sayılı koruma kanununun arkasına sığınıp yazar, çizer, düşünce adamı ve ilahiyatçılara kovuşturma açıp hapislere tıkarken “ifade hürriyetini” tatile çıkarıp dilinizi yutarken, söz İlahî din olan İslam’a gelince bir numaralı hürriyetçi kesiliyorsunuz. Sizi gidi ikiyüzlü münafıklar siziii… Yemezler. Sizlerin kim olduğunu sağduyu sahibi bu milletin kahir ekseriyeti iyi tanıyor.

Mesela bu bildiriye imza atanlardan Mustafa Öztürk, zındıkların önde gidenlerinden biri olup Kur’an’ı arkadan dolanarak kalleşçe inkâr eden tarihselci bir sapıktır. Tarihselcilik, Kur’an’ı tarihin derinliklerinde eriterek Hayat kitabı olmaktan çıkarıp fasikül haline getirmektir. Ondaki hükümleri, indiği ortamın şartlarında bırakıp Kuran’ı 70-80 ayetlik ahlak ilkeleri bildiren bir fasikül seviyesine indirmektir. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışan bu sapık, “Başta Kalem suresinin ilk sayfası olmak üzere Kur’an’ın birçok yerinde ağır küfür ifade eden sözler vardır. Allah, böyle küfür dili kullanmaz. Bu dil, Peygamberin dilidir. Çünkü o insandır. Allah öfke psikolojisi yaşamaz, insan yaşar” diyerek Kur’an’ın sözlerinin Allah sözü olamayacağını ifade etmiştir. Bu ifadeler Allah’a üslûp ve din dili öğretme küstahlığıdır.

Bu zındık, şu anda Almanya Frankfurt İslam İlahiyat Fakültesinde görevli Prof. Dr. Ömer Özsoy’un “Kuran’da anlatılmak istenen içeriğin yalnızca yüzde 10’u, Kur’an’ın ayetlerinde bulunabiliyor. Geri kalan kısım, tarihsel bağlamda yorum gerektiriyor. Dolayısıyla Kur’an ne ebediyen geçerli, ne de evrensel bir kitaptır” diyerek Kur’an’ın yüzde doksanının işe yaramaz hale geldiğini söyleyen sapık görüşüne mensuptur. Bundan dolayı fikrî akrabalığı olan İhsan Eliaçık zındığının yanında yer alması eşyanın tabiatı gereğidir. Zira eşşek arısından bal yapması beklenmez.

Bir de sünnet çıkardılar. Bir kitap, bir de sünnet! Öyle mi? Kim demiş onu?” diyerek sünneti inkâr eden ve Hz. Âdem’e de baba bulan fosilci Mustafa’yı uzun uzun anlatmaya gerek yok. Zındıklıkta katıksız olan bu mahlûkun da Eliaçık’ın yanında yer alması gayet doğaldır.

Cemil Kılıç da bildiriye imza atan ve “Türk töresinde ve laik hukukta evlatlık, evlattır. Asla evlenilmez. Şeriatta ise evlenilebilir. Biz Müslüman Türk’üz, Şeriat bizi bağlamaz. Şeriat, Emevi, bedevi töresidir. Yaşasın laik hukuk” diyen bir zındıktır. İlahiyatta iken her halde bu zındığın Fıkıh ve Tefsir derslerine inkılap tarihi hocası girmiş olmalı. Hâlbuki Kur’an, Şeriatla ilgili şöyle buyurur: “Sonra seni de din konusunda bir Şeriat sahibi kıldık, ona uy; bilmeyenlerin heveslerine uyma.(45/Casiye:18). Görüldüğü gibi Şeriat, Emevi, bedevi töresi değil, Kur’an’ın, uyulması gerekli olan bir emridir, dinin Allah ve Rasûlü tarafından konmuş kurallarıdır. Bu zındık zaten ilhâdî görüşlerinden dolayı Milli Eğitimdeki Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenliğinden atılmıştır. Bunun da kendi gibi bir zındığın yanında yer alarak bildiriyi imzalaması gayet doğaldır.

İmzacılardan ve İlahiyatçı olduğunu söyleyen Nazif Ay zındığı ise evlere şenlik. “Laiklik, Allah’ın gizli isimlerinden birisidir. Allah laik bir varlıktır. Atatürk’e saygı Allah’ın farzıdır, farz-ı kifayedir. Kur’an’dan buna delil var mı? Var. Söyle. Söylemiyorum” diyen bir akıl danesidir. Tam bir Bakırköy Akıl hastanesinde tedaviye alınması gereken klinik vaka. Bu zındığın da fikrî akrabalığı olan bir zındığın yanında yer alması hiç abes değildir.

Yine tarihselci zındıklardan olan İlhami Güler de Kehf suresindeki Hızır ile Hz. Musa arasındaki kıssanın Kur’an’dan çıkarılması gerektiğini söyleyerek içindeki nifakı kusmuştur. Bu zındığın da İhsan Eliaçık sapığının yanında yer alması tabiidir.

Listeyi uzatmaya gerek yoktur. Kur’an’ı keyfince tahrif eden bir zındığa, kendi gibi zındıklar ve ifade özgürlüğünün arkasına sığınan zındık seviciler destek vermişlerdir. Elbette bu dünyada da, ahirette de “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Allah bu zenâdıka takımını bizlerden ırak eylesin.

Rasûlullah (sav), bu ümmetin ay’a, güneşe ve yıldızlara tapacağından korkmuyordu. “Ümmetim hakkında en çok korktuğum, saptırıcı imamlar/liderler/hocalardır.(Darimi, Sünen, 2/219) hadisinde beyan buyurduğu gibi, sapan ve saptıran (dâl ve mudıl) hocalar, en büyük korkusu idi. Ama Allah’ın izniyle başaramayacaklar ve tarihin çöplüğünde yerlerini alacaklardır.

Ebucehiller ölmedi kıtalar dolaşıyor, salon salon, ekran ekran geziyor. Gerçi biz bu elbise giydirilmiş kütükleri tanıyoruz ama İslamî altyapısı olmayanlar ve laik, Kemalist ve bilumum hakiki İslam karşıtı insanlar bunların peşlerine bodoslama dalıyorlar. Allah hidayet versin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi