Mehmet Toker
Mehmet Toker Zekâtı anlamanın anlamı nedir?

Zekâtı anlamanın anlamı nedir?

Âdemoğullarıyız. Neslimiz Âdem'den, özümüz ise ademden gelme. Varoluşumuzun mayası yokluk ve yoksulluk. Bir zamanlar yoktuk. Ne yokluğumuza dair bilgimiz, ne var olmaya dair irademiz ve gücümüz vardı. Yokluk ile varlık arasındaki sonsuz mesafeden, özümüzdeki yoksulluğumuzdan da haberimiz yoktu. Rabbâni irade “ol!” dedi olduk. Varlık âlemine geldik. Ve bir zamanlar adem iken, âdem olup göründük. Nimetler lütfetti Yaradan, her biri ayrı bir imtihan. Her imtihanda farklı ibretler, nâ-mütenahî hikmetler olan. Ve hikmetinden sual olunmayan. Varlığımızda yokluğumuzu, yoklumuzda yoksulluğumuzu hatırlatan… Ve her halükârda şu gerçeği sessiz çığlıklarla haykıran. “Hayat, ölüm üzerine inşa edilmiş, sebeplere ve illetlere bağlı iğreti bir yapıdır!”

Yoksulluk insanı, Rabbine rahmet bağıyla bağladığı gibi, insanı diğer insanlara ve varlıklara da şefkat ve merhamet bağı ile bağlıyor. Her şey gibi kendisinin de Allah karşısında mutlak fakir olduğunu bilen insan, diğer yaratılmışlarla eşit olduğunu hissediyor. Bilgi, servet, vs. her türlü nimeti ancak onları verenin öngördüğü ilkeler doğrultusunda kullanabileceğini anlıyor. Fakirliğini anlayan insan, ibadet ve dua ile kendini var edenin varlığına iltica ediyor. Var edene ve varlığı verene teşekkür etme yolları arıyor. Her nimetin şükrünün kendi cinsinden olduğundan hareketle vermenin bir var olma iradesini yansıttığını fark ediyor. Vererek var olmak. Nimetleri verene, nimetlerden vererek şükretmek. Vermek bir teşekkür bir ibadet…

Zekât, bize fani oluşumuzu, bizim diye gördüğümüz hiçbir şeyin bize ait olmadığını, o malların da tıpkı bizim gibi fani olduğunu gösteren Rabbani bir terbiyedir. Zekât, insandaki vahşi mülkiyet anlayışını terbiye eden iyi bir mürebbidir. Zekât, insanoğlunun dünya malına tamahı ve hırsıyla bozmuş olduğu dünyadaki ekonomik dengeyi, Allah'ın müdahalesiyle düzeltmektir. İnsandaki îsâr duygusunu ortaya çıkaran, egoizmden, gurur ve kibirden koruyan, iyi bir muhafızdır. İnsanın en büyük zaaflarından bir tanesi olan madde perestliğin önündeki en güzel kalkandır. Zekât vermek, bu yönleriyle değerlendirdiğimiz zaman insanca bir eylemdir. İslami bir erdemdir. Vahşi kapital dünyaya bir başkaldırıdır.

Zekât, “verme” fiilini bir ibadete dönüştürür. Her şeyden önce, zekât ve sadaka, elimizdeki mal ve servetin gerçekte sahibi olmadığımızı, emanetçi olduğumuzu hatırlatır bize. Ne alanın minnet altına gireceği, ne verenin nefsine pay çıkarabileceği bir durum yoktur burada. Lisan-ı haliyle bize, “yoktuk, yoksulduk ve tekrar yokluğa gideceğiz. Fani âlemde, yol kenarındaki gölgelikte kısa bir süre oyalanan yolcuyuz der…”

Bu açıdan, mutlak ve varoluşsal yok(sul)luk ile maddî yoksulluk arasındaki ilişki açıktır. Şer’î bir vecibe ve ibadet olarak zekât, maddeten zengin kişinin Rabbi karşısındaki mutlak yoksulluğunu ilân etmesidir. Kişi, zahiren elindeki mal ve servetin belli bir miktarını yoksula dağıtırken daha esaslı bir şey söyler: Bu mal ve servet benim değil; hiçbir şey benim değil. Her şey gibi bu mal ve servet de bana emanet edilmiştir. Zekât bir yönüyle adalet, bir yönüyle hikmet, bir yönüyle inayet ama en nihayet bereket…

Merhametle yoksulun imdadına koşan, zekât ile onlara yardım eden kişi, Rabbinin bereketine mazhar olur. Bereket rakamlarla, matematiksel işlemlerle hesaplanamaz. Yığmak, biriktirmek, ihtikâr serveti artırmaz. Bereket, manevi bir inayettir. Emaneti, kendinin zannedip sahiplenen ve kendisinin sandığı mal için cimrileşen kişi, bu tavrıyla rahmetten uzaklaştığının, bereketten nasipsiz kaldığının farkında değildir. Bir ayetin ikazıyla, “Cimrilik eden kendi aleyhine cimrileşmiş olur.” (Muhammed, 47/38) Varoluşunun özünde mutlak fakirlik yattığını unutan kişi, kendisini “zengin” zannederken, gönlünün manevi fakirliğe düştüğünü görmez. “Allah Ganî'dir, yoksul olan sizlersiniz.” (Muhammed, 47/38) Ve insan kendi mutlak yoksulluğu ölçüsünde Allah'ın zenginliğini hisseder. Aynanın üzerindeki her lekenin görüntüyü engellemesi gibi, insan kendisini “gerçek zengin” sandığı ölçüde Allah'ın zenginliğinden ve rahmetinden mahrum olur. “Eğer yüz çevirirseniz, Allah yerinize başka bir toplum getirir. Ve onlar, sizin benzerleriniz olmazlar.” (Muhammed, 47/38) İnsan zahiren verirken, esasen alır, kazanır. Başka bir insana malından sadaka veya zekât verirken, asıl mal ve servet olan sonsuz rahmet ve merhameti kazanır. Hadislerde defalarca insanın sahip olduğu mal, Allah için verdiği mal olarak tanımlanır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurur: “İnsanoğlu malım malım der. Hâlbuki âdemoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var?” (Müslim, Zühd, 3. Nesai, Vesayâ 1)

Malının kırkta kırkını Rabbinden bilen kişi o malın kırkta birini ihtiyaç sahiplerine zekât verebilir. Ve ancak kendisine verilenlerle Rabbinin merhametini hissedebilen kişi, nispeten daha yoksul kimselere merhamet edebilir. Şefkat, yoksulluğun bir meyvesidir. Allah'a karşı fakirliğini hissedip her bir varlıkla mutlak fakirlikte eşitlendiğini bilen insan, kendisini ve nefsinin sınırlarını aşarak onlara şefkat duymaya başlayabilir. Fakirin, miskinin, yolda kalmışın, esirin, borçlunun, müellefe-i kulübün, Allah yolunda cehd-ü gayret edenin halinden anlar. Varlık mertebelerinin kendisine emanet olduğunu fark eden insan, yaratılışının özüne sadık kalıp sadaka verir; nefsini, kalbini, zihnini, dünyeviliğin kirlerinden temizleyen zekâtla, malı emanet eden varlığın mutlak sahibine sığınır.

Zekât veren insan, verenin kendisi olmadığının bilincindedir. Emanetçi olduğunun, fani olduğunun, bekâ yolcusu olduğunun şuurundadır. Verdiği zekât, beka için ödediği bedeldir. Ne verdiği mal hakikatte kendisinindir, ne verme duygusu… Kendisi sadece sonsuz merhametin bir yansıması olan cüz’i merhametiyle Rahman isminin tecellisine bir vesiledir.

Zekâtı anlamak demek sadece emredilen kırkta birlik miktardan daha fazlasını gönül rızasıyla verebilmektir. Kırkta bir vermek hukuk, daha fazlasını vermek ahlâktır. Ve dünya ahlâklı insanların omuzlarında yükselecek, ahlâklı insanların tavır ve davranışlarıyla temizlenecektir. Tertemiz bir dünya temennisiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi