Yüz yüze eğitim de neymiş!
Son salgın hastalık; Covıd-19 tüm dünyaya tesir etti. Hem nasıl tesir, devletler zorlandı, koca koca ülkeler çaresiz kaldı. Ekonomiden turizme, sanayiden sağlığa tüm ezberler bozuldu. Alışkanlıklar değişti, insanlık toptan korku sarmalına yakalandı, tedirginlik, psikolojik bozukluklar, yaşam tarzınız, zevkleriniz bile değişti. Hastalık bitse, salgın sona erse de artık dünya eski dünya olmayacak. İster kendiliğinden çıkmış olsun ister bir laboratuvarda kasten üretilmiş bir virüs olsun, kim bundan ne murat etmişse ulaşmış görünüyor. Velev ki bir heyula, birilerinin dediği gibi korku aracı ve sanal bir aldatmaca olsun, güzergâh ve yol değişmiş görünüyor.
Bu mevzu üzerine yeri geldikçe daha çok konuşacağız lakin bu salgının etkilediği ve çokça müdahale ettiği bir alan var ki dönüşü ve telafisi çok güç. Tahmin ettiğiniz gibi mevzu eğitim… Eğitimin de en önemli icra şekli olan örgün eğitim. Salgın ile birlikte gündelik hayatımıza birçok yeni kavram girmiş oldu hele eğitimle ilgili… Okulda öğrencilerin sıralarında öğretmeni ile birlikte ders görmesinin adı “yüz yüze eğitim” oldu. Teknolojinin devreye girmesi ile “uzaktan eğitim” imdada yetişti. Yüz yüze gelemeyen öğrenci ve öğretmen ekran vasıtası ile uzaktan uzağa ders yapar hale geldi.
Uzaktan eğitim böyle bulaş hızı yüksek ve riskli bir hastalığa tedbir olarak imdada yetişti. Muhtemeldir ki “uzaktan eğitim” artık eğitim işinin vazgeçilmez bir uygulaması olarak kalacak. Bu tamam lakin yüz yüze eğitimin yerini ve ederini asla tutamayacak, tutmamalı. Bunu en azından hayatının nerdeyse tamamını sınıflarda ya öğrenci ya öğretmen olarak geçiren kendim söylüyorum.
Yüz yüze eğitim her şeyden önce öğretmenin öğrencisinin gözünün içine bakarak, kalbine dokunarak, gerçek sesiyle hitap edebildiği yer olan sınıfta olmak demek. Sınıf ya da derslik; ben bir dersliğin sınıfın amfinin ruhu ve karakteri olduğuna inanan öğretmenlerdenim. Sınıfta oturduğunuz sıra, sıranın yeri, sıra arkadaşınız bile eğitimimizin birer parçası.
Yüz yüze eğitim, her şeyden önce bire bir hissetmek… Metalik bir sesten ve çerçeveye alınmış bir görüntüden çok daha fazlası. Öğrencinin kendini “öğrenci” olarak kabul ettiği ve öğretmenin makam olarak kutsiyet atfedilen makamında bulunuşu yüz yüze eğitimle hayata geçiyor.
Bu kadar mı, yani sadece öğretmen ve öğrenci ikilisi mi, elbette hayır. Yüz yüze eğitim öğrencinin arkadaşıyla, büyüğüyle küçüğüyle, servisteki şoför abisi, kantinci amcası, hizmetli ablası ile aynı ortamda ailenin bir parçası olarak okulu yaşamasıdır. Bu kadar farklı görevlerde farklı kişilerin aynı amaçla ve merkeze “öğrenciyi” alarak bir araya gelmesi ne büyüktür. Çocuk sadece derste değil teneffüste, kantin sırasında, bahçede, zil çalışlarında eğitilir.
Misal bu yıl henüz ortaokula başlayan beşinci sınıf öğrencisi geçen yılı yani dördüncü sınıfı tamamen uzaktan eğitim yoluyla görmüş olsun. Öğretim işi yani derslerin öğretimi tamam lakin okul kültürüne uyum, bu yaşın verdiği sosyalleşme ihtiyacı, paylaşmayı öğrenme, söz alabilme ve daha birçok ilk adım toplumsal kurallar okula gelmeden verilmiyor ya da eksik kalıyor. O yaşın getirdiği kişilik sorunları ya da gelişmekte olan hisler yüz yüze eğitimin sağladığı ortam sayesinde terbiye edilip bir şekle giriyor.
Yüz yüze eğitim, gerek çocuğa gerekse ailesine düzen, intizam ve disiplin gibi çok önemli alanlarda bir alışkanlık ve yetenek kazandırıyor. Zamanlamanın, vakti kullanmanın öğretimi okul ortamında daha başarılı olacaktır elbet. Ve elbet toplum halinde yaşanılan yerlerde uyulması gereken kurallar… Kendi haklarını savunurken karşıdakine saygı duymak, kendi sınırını bilip diğerlerinin haklarını da koruyabilmek yüz yüze eğitimle öğretilip eğitilmesi daha mümkün olan bir süreç…
Neden uzaktan eğitime geçildiğini hepimiz malumu, gereken tedbirlerin gerektiği zaman alınması zorunluluk evet. Diğer yandan görülmeli ki yüz yüze eğitim öyle ha deyince kolay kolay feda edilecek bir şey değil.