Yurdum, Vatanım, Memleketim…
Uğruna savaşabileceğim ve canımı vermekten bahtiyar olabileceğim bir ülkenin varlığı ne büyük nimet… Aynı duygularla aynı hedef ve amaçlarla “birlik” olabildiğim bir milletin mensubu olmak ne büyük haysiyet… Geçmişten gelen tecrübe ve ileriye bakan kendinde emin azmimle ülkemin zaferleri neden mutlu etmesin beni?
Ait olduğum bu tu toprakların hangi hali beni mesut ve huzurlu edecektir? Kim nasıl bir gelecek ve nasıl bir memleket istiyor acaba? Geri kalmış, ezilmiş ve ötelenmiş inanların yurdu olmak mı, karar veren, uygulayan, yön veren bir ilke olmak mı?
Yukarıda sorduğum soruların cevabı neden ısrarla ve inatla değişiyor sana, bana ve ona göre? On bir haneli bir numarası var herkesin ve bu numaralar Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarası olarak biliniyor. Bu numara, benim bu ülkeye ait olduğumu, vatandaşlığımı, devletimi ifade ediyor. Peki, bu devletin neresindeyim ben?
Topraklardan yana bir derdimiz varsa yani misal “bu topraklar benim ama devlet benim değil” diyebilir miyiz? Tam tersi, “devlet doğru ama topraklar başkasının” yaklaşımı doğru mudur acaba? Ne bekliyoruz ve nasıl bir gelecek tasavvur ediyoruz? Hangi diğer ülkeye göre kıyaslıyoruz kendimizi ya da hangi ütopyanın hayalini kuruyoruz. Herkesin bir derdi var şu devletle?
“Geri kaldık” diyenler, hangi ölçüye göre kendini geri hissediyor. İşi tamamen maddi bir ölçüye vuran, mal, para, mevduat, yatırım vs. diyenler ne kadar kazanırlarsa tatmin olacaklar? Bu topraklar benim ama ben bu şekliyle buraya ait değilim diyenler hangi kıstasla ayıracak beni buradan?
Sen ve ben, sana ve bana göre çıkamayacağız bu yoldan. Bu ülke olsun ama bana göre olsun deme hakkına ne kadar sahibiz?
Milli bir bakışa, duruşa ve inanca sahip olmak ilk adımlardan biri değil mi? “Milli” olabilmek dediğimiz o yapının, tarifini nasıl yapacak ve hakkını nasıl vereceğiz? Burada kastettiğimiz elbette sınırlı ve verili bir tarife sıkışmak değildir. Milli olmak dediğimiz durum, sadece maddi ya da sadece manevi duyu ve duygulara sığmaz. Millilik bir kararlılık ve duruş sahibi olmayı gerekli kılar.
Millet şuuru, sadece kan ve ırk bağıyla oluşan yapıdan neşet etmez. Maddi ayrımlarla, somut ve kesin çizgilerle çizmeye çalıştığımız her kavram, millet olabilmenin sadece girizgâhıdır. Onu besleyen en önemli kaynak, birlikte neye karar verdiğimizi idrak edebilme ve bu idrakin gereğini yapabilme gücüdür.
Şahsi menfaatler, grup çıkarları, ırki ve ideolojik yapıların yaklaşımlar, ülkesine ait olmada şüphe duyanları çoğaltıyor. Şüphe, birilerinin elinde patlamaya hazır bombaya dönüyor ve o bomba hiçbir zaman şüpheden beslenenlere zarar vermiyor. “Benim ülkem neresi” sorusunu soranlar şüpheye düşmemeli. Yurdum, vatanım, memleketim yani milletim yani benim, bizim.