Yönetmen Kim Oyuncu Nerede?
Olan bitene bakınca sisler perdesi ardında kimi gizli kimi aşikâr pek çok elin pek çok hile ve desise içinde oyunlar kurduğunu sezebiliyoruz. Mevzu şu ki bize “biçilen rol istediğimiz rol müdür, filmin sonunda kazanan kim olacak kim zarar edecektir” soruları müphem ve muğlak kalacak. Daha vahimi senaryoyu yazanlar ortada yoklar.
Öte yandan “Rolümüz nedir?” sorusu temelde hatalı ve tehlikeli bir sorudur. Rol, bir başkası tarafından tercihler arasından seçilerek verilen, planlı, sınırlı ve kalıba dökülmüş bir yapıdır.
Sinema yönetmenleri, kafasındaki senaryoya uygun karakterde oyuncular arar. Her oyuncu da, her rolü yapamaz. Bunu bilen yapımcı ve yönetmen göstermek istedikleri görüntüye uygun oyuncuyu ararlar. Role uygun karakterler bulduğunu düşünen yönetmen, hâsılatı toplarken hayal kırıklığına da uğrayabilir. Bulduğu oyuncu seyircide istediği etkiyi bırakmamıştır çünkü.
Günlük konuşma dilimizde sıklıkla kullandığımız rol biçme, rol yükleme kavramları politikanın da vazgeçilmez materyali oldu. Devletler, ya kendi isteği ya da ona yüklenen görev gereği çeşitli rollerde boy göstermek durumunda kalıyorlar.
Dil, zihne hitap eden bir yapıdır. Bir milletin söyleme gücü dilden gelir. Konuşulan dil ve içindeki kavramlar düşünme şeklini ve yolunu büyük oranda etkiler. Bugün politikada kullanılan kavram ve deyimler, dünya sisteminin ülkelere biçtiği yerini tespitinde önemli bir görev üstlenmektedir.
Ülke medyası ve politikacıları, “Türkiye’ye biçilen rol” ya da “Türkiye’nin rolü” söyleyişlerini sıklıkla kullanmaktalar. Bölgedeki sıcak gelişmeler (ki sıcaklık bu bölgede düşmedi, düşmeyecektir), ülkenin dış politikası, terör sorunu, komşularla yaşanan problemler, Batı Dünyasında Türkiye algısı gibi daha birçok konuda Türkiye’nin rolü ve bu rolün yarını, gişede yapacağı hâsılatı konuşulmaktadır. “Hâsılatın ne kadarı ülkeye kalacak” sorusu ise çok cılız kalmaktadır.
Diğer ülkelere rol veren ve senaryoyu kendisi yazmak isteyen güçler, bu güçlerinin sürgit devamını sağlamak için gerek makro gerekse mikro düzeyde yakın ya da uzak planlar kurmaya devam etmektedirler. Onların bu sevdalarından vazgeçmeye niyetleri olmadığı gibi, vazgeçirecek bir erk de yok gibidir. Bu durumda onların ne yazacağından ziyade “biz ne zaman ve nasıl yazmaya başlarız” sorusunun cevabını bulmaya çalışmak isabetli olacaktır.
Kendimize biçilen rolü oynamak ağır, acı ve dramatik bir durum. Buna karşın oyun yazıp, rol vermek de hakikat ve isabetli görünmüyor. İnsani, vicdani ve ahlaki değerlerin odağa alındığı, hakikat üzerine kurulu bir nizam daha elzem ve mecburidir.