Yerli araba ve vergi sistemimiz
En baştan ifade edeyim ki yerli arabayı sadece bir araba olarak görmeyenlerdenim; Türkiye’yi Türkiye’den ibâret görmediğimiz gibi...
Gelişmiş ülkelerin en önemli sermaye, istihdam, ihracat, vergi ve kuvvet kaynağı şüphesiz ki ürettikleri arabalar ve tüm dünyadaki pazar paylarıdır.
Genel tespitler haricinde bu yazıyı rakamlara boğacak değilim. İstesem de beceremem zaten. Ancak, görünen köyün kılavuz istemediğini, ak saçlılar yeri geldiğinde hatırlatmak için bizi tembihlemişler.
2019 yılı sonunda tanıtılan yerli arabamız otomobil girişim grubu tarafından üretilecek olsa da bütünüyle devletimizin sahiplendiği bir mücadele olduğunu hepimiz biliyoruz.
Tanıtımda söylenen ve kimleri hedef aldığı gayet açık olan ‘Devrim’ arabasına yaptığınızı ‘devrin’ arabasına yapamayacaksınız, sözü de meselenin hayatiyetini ortaya koymaya yeter, sanırım.
Yerli arabanın vergi sisteminde ne tür bir değişimi mecburi kılması gerektiğine geçmeden önce, biraz mevcut vergi sistemimizden bahsedelim.
Vergi yapımızı dolaylı ve dolaysız vergiler oluşturur. Devletimiz dolaylı vergileri harcamalarımızdan alır; dolaysız vergiyi de gelirimizden, kazancımızdan ve sahibi olduğumuz maddi değeri olan şeylerden alır.
Dolaysız vergiler; gelir vergisi, kurumlar vergisi, veraset vergisi, motorlu taşıt vergisi ve emlak vergisi gibi vergilerdir.
Dolaylı vergilere ise kdv, ötv, damga vergisi, gümrük vergisi ve şans oyunlarından alınan vergileri örnek verebiliriz.
Şu kadarlık rakamı verelim: Toplam vergi gelirlerimizin %65’inin dolaylı vergilerden, %35’inin de dolaysız vergilerden oluştuğunu istatistikler söylemektedir.
Dolaylı vergilerin çokluğu, üretim ekonomisine değil tüketim ekonomisine bağlı bir hayat sürdüğümüzü gösterir. Tüketimin en önemli ve yekûn teşkil eden kalemlerinde devletin vergi ile devrede olduğunu düşünürsek, tembel bir devletimiz var, sonucuna varırız.
Devlet tembel olunca Millet de tembelliğe tâlip mi olur acaba, sorusunu bir kenara not ediverelim.
Vergi sistemimiz, günümüzün devlet adamlarının eseri değildir elbet ama devleti tembelliğe alıştırmış bir vergi sistemine düşman olmayan devlet adamlarımızın vebâli de az değildir.
Şunu kabul edelim ki vergi sistemimiz tembellik üzerine bina edilmiş ve dışarıdan al içeriye sat düzeni ile işleyen bir kurguya sahiptir.
Son beş yılda 150 ila 200 milyar dolar arasına sıkışmış olan ihracat hacmimizi, 2023 yılına kadar 500 milyar dolar seviyesine çıkarmak için devlet adamlarımızın verdiği sözün süresi dolmak üzere.
Yazıyla toplama çıkarma yapmaya gerek yok. İşlemi zihinden yapalım: 2023’e 3 yıl kaldı. 500 milyar dolara ise 300 milyar dolar var. 5 yılda 30 milyar dolar artıramadığımız ihracatımızı, 3 yılda 300 milyar dolar artırmak için ne yapılması gerektiğini ben bilmiyorum ama devlet adamlarımız biliyor olsa gerektir.
Ancak ben şunu biliyorum ki, söz verildiği gibi 2022 yılı sonunda yerli arabamızı yollarda, parklarda, evde sokaklarda, ekranlarda, reklamlarda görmeye başlarsak prangalar çözülecek, büyü bozulacak ve ölüm uykusundan uyanacağız.
Devlet, dışarıda üretilen ve ülkemizde vatandaşımıza satılan arabadan, arabanın üretim fiyatından fazla ötv ve kdv alarak vergi toplayan değil, bu zamana kadar dolaylı vergi aldığı arabayı üretecek girişim grubunun ve oluşacak yeni markaların kazancı üzerinden alacağı dolaysız vergi olan kurumlar vergisi ile kurumsallaşmasını tamamlayacak ve tembelliği terk edecektir.
Devlet, ürettireceği elektrikli araba ile, dışarıdan aldığı petrolü içeride vatandaşına satarak para kazanmaktan vazgeçecek ve üretilen elektrikli arabayı milletinin her ferdinin hizmetine sunacaktır.
Milletin evladına satılacak arabada fedakârlık yapmak ve kârının bir kısmından ferâgat etmek de devletimize düşen vazifeler arasında yer alacaktır.
Anlıyoruz ki yerli araba en başta vergi sistemimizi değiştirecek ve devleti tembellikten kurtaracaktır. En azından benim umudum budur.
2023’ün zor geleceğine işaret eden ve tilki çobanlarının ağızları kulaklarında gezdiği şu günlerde, mevcut devlet adamlarımız için 2023’ün kolay geçmesi için elde kalan son kozlardan birinin yerli araba olduğunu da yazıya iliştirelim.
Yerli arabayı kendi beyinleri kadar hafife alanlara ve demir yok kömür yok, fikir yok fabrika yok, çizimi İtalyan tasarım gregoryan diyenlere iki çift lafımız olur elbet ama faydası olmaz.
Onlara sadece şunu tavsiye edebilirim:
‘Devrim’ otomobilini ürettiğimizde yapılan tasarım ile aynı yıl ecnebi yurdunda üretilen yabancı bir arabanın tasarımına baksınlar ve üretimi devam eden yabancı arabanın bugün geldiği noktayı düşünsünler, yeter.
Şunu da dikkatlere sunalım:
Biz elektrikli arabayı tanıtıp, yollara çıkma tarihini verince, kası gelişmiş vicdanı zayıf ülkelerin araba markaları, üreteceğimiz arabanın muadili olan elektrikli modellerini 2021 yılında satışa sunma kararı almışlar.
Çevreye duyarlı oldukları için bu kararı aldılar, diyecekler çıkacaktır aramızdan. Ne diyelim… Bunlara da sözün faydası olmaz.
Bitirelim.
‘Devrim’ arabasına yapılanların ‘devrin’ arabasına yapılmasına müsaade edilmezse, bir devrin sonu gelecek ve harcamalarımızdan değil üretimden vergi almaya başlayan devletimizi tembellikten kurtaracağız.
Söz tohumdur derler; ekmiş olalım.