Yeniden “Oğuzeli”
Bundan üç yıl önce “Oğuzeli” isimli bir yazı yazmıştım. Bir gazetenin sosyal medya hesabından yayınlanan video dikkatimi çekmiş ve onu genişleterek köşeme taşımıştım. Video daha sonra farklı çevreler tarafında da eleştirilmişti. Bu sebeple maalesef ondan sonra yazının üzerine gidememiştim. Aradan üç yıl geçtikten sonra aynı fikir ve kavram ile Ziya Gökalp’in “Türkçülüğün Esasları” kitabında karşılaştım. Ancak ne onu eleştirenler ne de destekleyenler eminim Ziya Gökalp’in yazdıklarına dikkat etmemişler. Öncelikle hatırlatma anlamında o zamanki yazımı tekrar paylaşayım, onda sonra da Ziya Gökalp’in konuyla ilgili fikrini aktarayım. “Oğuzeli” yazımda konuyu şöyle özetlemişim:
“Geçenlerde bir gazetenin sosyal medya kanalındaki video dikkatimi çekti. Video, yukarıda sorduğum soruyu sormuş ve kendisi de cevaplamıştı. Evet, 120 Milyon Türkün (bizim hesabımıza göre bu sayı çok daha fazladır) yaşadığı bölgenin bir ismi yoktu. Videoda bahsedilen yerler, Bakü ve Tebriz’den başlayarak Kıbrıs’ı da katmak suretiyle, Türkiye üzerinden Batı Trakya’ya kadar uzanan bir bölgeyi kapsıyor. Burada, Oğuz Türklerinin yoğun olduğunu da hesaba katarak bölgeye “Oğuzeli” denilmesini öneriyor. Biz de diyoruz ki, “Oğuzeli” adından yola çıkarak bu haritayı doğuda Hazar denizinin de güney kıyısından alarak Horasan ve Türkmenistan’dan başlatalım. Aynı şekilde, güneyde Irak ve Suriye Türkmenlerinin yaşadığı bölgeleri de içine alalım. Batı kısmındaysa, Kuzey Makedonya’yı ve Karadeniz’in batı kısımlarını da kapsayacak şekilde, Gagavuz Yeri’ne (Moldova) kadar uzatalım.
Yanlış anlaşılmasın, biz burada ülke haritası çizmiyoruz. Buradaki amacımız, başkalarının bu topraklara kendilerine has bir isim verip, sömürge planına dahil etmelerinden önce biz kendimiz bölgeye isim verelim. Bahsi geçen bölge, tarih boyunca doğu ile batı dünyası arasında her açıdan köprü rolünü oynamıştır. Bölge, günümüzde de bu özelliğini korumaktadır. Öyleyse, biz niye hâlâ harekete geçmiyoruz? İlle de birisi gelip bölgeye bir isim mi vermeli?”
Şimdi de Ziya Gökalp’in konuyla ilgili görüşüne bakalım:
“Bugün, kültürce birleşmesi kolay olan Türkler, bilhassa Oğuz Türkleri yani Türkmenlerdir. Türkiye Türkleri gibi Azerbaycan, İran ve Harezm (Şimdiki Türkmenistan ve Özbekistan’ın bir kısmı) ülkelerinin Türkleri de Oğuz soyuna mensupturlar. Bu sebeple, Türkçülükteki yakın mefkûremiz Oğuz yahut Türkmen birliği olmalıdır. Bu birlikten maksat nedir? Siyasi bir birlik mi? Şimdilik, hayır! Gelecek hakkında bugünden bir hüküm veremeyiz. Fakat, bugünkü mefkûremiz, Oğuzların yalnız kültürde birleşmesidir.”
Burada dikkat çekmek istediğim bir nokta var ki, Ziya Gökalp bunu yazdığı 1923 senesinde Harezm ve Azerbaycan bölgesi Rusların işgali altındaydı.
Ziya Gökalp konuya şöyle devam ediyor:
“Oğuz’un Bayat ve Afşar boyları da gerek Türkiye’de, gerek İran’da ve Azerbaycan’da mevcutturlar. Akkoyunlular ile Karakoyunlular da bu üç ülkede yayılmışlardır. O halde, Harezm, İran, Azerbaycan ve Türkiye ülkeleri Türk etnografya itibarıyla aynı soyun yurtlarıdır. Bu dört ülkenin bütününe Oğuzistan (Oğuz ili) adını verebiliriz. Türkçülüğün yakın hedefi bu büyük kıtada yalnız bir tek kültürün hakim olmasıdır.
Oğuz Türkleri genellikle Oğuzhan’ın torunlarıdır. Oğuz Türkleri birkaç asır evveline gelinceye kadar birbirine bağlı bir aile halinde yaşarlardı. Mesela, Fuzuli bütün Oğuz şubeleri içinde okunan bir Oğuz şairidir. Korkut Ata kitabı Oğuzların resmi Oğuzname’si olduğu gibi, Şah İsmail, Aşık Kerem, Köroğlu kitapları gibi halk eserleri de bütün Oğuzistan’a yayılmıştır.”
Konuyu yukarda da bahsettiğim üç yıl önceki yazımın sonluğuyla bitirmek istiyorum:
“Bölgeyi tanımlandırmak, önümüzdeki haritaya daha geniş şekilde bakmamıza yarar. Ufkumuzu genişletir. Unutmayalım ki, dünyayı yöneteler, kavramları da yönetenlerdir.”