İbrahim Çolak
İbrahim Çolak Yaşarken sabırsızım.

Yaşarken sabırsızım.

        Soğuk bir Mart gecesi. Balkona çıkıyorum. Sigara içeceğim. Camın pervazında duran küllükte, daha önce yarım yarım içip söndürdüğüm sigaraları görüyor ve yenisini yakıyorum.

        Yemek yerken, sigara içerken, kitap okurken… Yaşarken sabırsızım.

        Yatağımın üzerine yarı uzanmış vaziyette kitap okuyor, notlar alıyorum. Yirmiye yakın kitap var etrafımda. Yarısına yakınını son günlerde okudum. Okuduğum kitaplardan altını çizdiğim satırlar ve daha sonra yeniden okumak için not aldığım sayfa numaraları var.

        İçinde bulunduğum karmakarışık, düzensiz ve belirsiz durumu yansıtan yazılar yazıyor, sonra bir başkası yazmış gibi okuyup yırtıyor, bundan da marazi bir keyif alıyorum.

        Gerçeklerden, düşlerimden, korkularımdan kaçıyorum Dağlım. Rahat değilim. İçimdeki gece çoğalıyor.

        Günümüz insanı yapay kalabalıkların içinde: “Evinde yalnız, dışarıda yalnız, yatakta yalnız.”

        Gece kendine has fısıltılarla dolu. Uzak bir gece kuşunun ötüşü uykudaki bir insanın iç çekişine benziyor.

        Oysa biliyorum: Otlar, kuşlar, güneş ve sabah, geceye saklanmış; yaşamak şarkısını yeniden söylemek için hazırlık yapıyorlar.

        Aç kalmış, yetim ve öksüz bir çocuğun ekmek fırını önünden geçmesi gibi geçiyoruz birbirimizin gönlünden. Neşelerimiz, bayramlıklarını giymiş gariban çocuklara benzemiyor mu Dağlım?

        Gururumuzun getirdiği bir suskunluğa bürünüp, suya hasret çiçeklere benzeyen ve bakışımıza çırpınan kalpleri kaybetmek pahasına surat asıyoruz.

        Mutlu görünme kaygumuz, mutlu olmamızı engelliyor.

        Yarısını içtiğim sigarayı söndürüp karanlığın içinde ışıl ışıl yanan evleri seyretmeye dalıyorum.

        Az önce; bir solukta okuyup bitirdiğim kitabın etkisi üzerimde olsa gerek, ışıkları gece lambası gibi görünen evlere bakarken saçları merhametle okşanan okşanmayan insanlar adına seviniyor ve üzülüyorum. Üzüntüm daha fazla.

        Yüzüme karanlık düşüyor. Geceye, karanlığa ve beni duymayacağını bildiklerime sesleniyorum: İhtiyacımız merhamet!

        Daha önceden hayalini kurduğum bahçeli, iki katlı ve genişçe bir terası olan evimi düşlüyorum. O terastaki büyük odamda kitap okuyacak, tefekkür edecek ve kitaplar yazacaktım.

        O odadan dağlara, ormanlara ve annemin yüzü saydığım tertemiz gökyüzüne bakacak, belki de bir sabah vakti o odada dua ederken susacak, merhametli, lavanta kokulu uzak ve güzel bir yere gidecektim.   

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi