Yaşananları okumak
Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu reel durumu tam olarak anlayamaz isek, bugün yaşanan tartışmalarda hakikati yakalamamızda pek mümkün değildir.
Ülkemiz, Suriye’de yaşanan iç savaştan dolayı büyük bir riskle karşı karşıya kalmış durumdadır. Bu risklerden ilki, bölgeyi dizayn etmek isteyen güçlerin Suriye’de yaşanan karışıklığı PKK maskesi altında Türkiye’ye taşımak istemesidir. 7 Haziran sonrası PKK’nın Türkiye’ye çatışma ilanıyla başlayan süreç, güvenlik güçlerimizin özverili çalışmalarıyla püskürtülmüş, Türkiye’nin Suriye olmadığı ve olmayacağı bir kez daha tüm dünyaya gösterilmiştir.
Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti kurulmasına da tümüyle karşı çıkmakta ve bu sürecin bir oldubittiye getirilmesine müsaade etmemektedir. Terör örgütü PYD’yi dost edinen ABD, Türkiye’nin bu tavrını değiştirmek için türlü desiselere başvursa da istediğini tam olarak elde edememiştir. Bundan dolayıdır ki, tüm gücünü söz konusu bölgede Akdeniz’e uzanan bir terör devletini hayata geçirmek için harcamaktadır.
Son zamanlarda ülkemizde patlayan bombalar, daha öncede belirttiğimiz gibi ABD’nin Suriye’de yaşadığı çaresizliğin bir göstergesidir. Suriye’de altıncı senesine giren bu çatışma ortamında istediği çözüme ulaşmakta zorlanmasını Türkiye’nin siyasetine bağlayan ABD, Türkiye’nin bu siyasetinden vazgeçirmek için DAEŞ adı altında canlı bomba saldırılarını, PKK etiketiyle de, Güney Doğu’daki hendekli kalkışmayı organize etmektedir.
ABD, Suriye konusunda Türkiye’yi hep yanıltmış, Türkiye’nin zararına olan her ne varsa onları hayata geçirmek için büyük bir çaba göstermiştir. Türkiye tüm bunlardan dolayı Suriye’de barışın tesis edilmesi için bazı ülkeler ile ilişkileri güçlendirme yoluna gitmiştir. Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz üzere, Türkiye’nin tüm bu diplomatik çabaları ABD tarafından bir şekilde akamete uğratılmıştır. Rusya ile yaşanan uçak krizi sonrası Suriye’ye uçak kaldıramıyor olmamız, PYD’yi cesaretlendirip cüretkar hale getirmiştir.
Yaşanan tüm bu olaylardan sonra ülkemiz, çevre ülkeleriyle ilişkilerini yeniden canlandırmaya çalışarak, ABD’nin Türkiye’yi yalnızlaştırarak köşeye sıkıştırma ve istediğini alma oyununu tersine çevirecektir.
Hülasa bu politikanın bir sonucu olarak İsrail ve Rusya ile normalleşme adımları atıldı. Böylesi bir dönemde olması gereken yerinde akıllı bir hamledir yapılan.
Yaşanan bu gelişmelerden sonra İHH, özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan sözleri ve sonrasında Erdoğan’ın İHH’ ya cevabı sonrası hararetli bir tartışma yaşandı.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin içine bulunduğu durumu tam olarak idrak etmeden bugün yaşanılanları anlayamayız. Bu tür anlaşmalar Türkiye’nin hem dış politika hem ekonomi ve istikrarın sağlanmasında önemli bir adımdır.
Ayrıca milli savunma sanayi alanında üretimlerimiz için ihtiyaç duyulan yüksek teknolojik parçaların temini, İsrail ile ilişkilerin askıda olmasından dolayı temin edilmesinde zorluklar yaşanıyordu.
Türkiye, işte böylesi bir ortamda; hem yanı başındaki gelişmelere seyirci kalmamak için, hem milli savunma sanayini tahkim etmek için, hem ekonomik anlamda ileri doğru gidebilmek için hem de mazlum Filistinli kardeşlerimize nefes aldırmak için bu adımları atmıştır.
Sivil Toplum Kuruluşları, sivil icraatlar yaptıkları müddetçe bu ülkeye ve tüm insanlara hizmet etmektedir, lakin 7 düvelin ülkemize ve Recep Tayyip Erdoğan’a saldırdığı bir ortamda, birliğimizi bozacak sözler sarf edilmesi kimsenin hayrına değildir.
Ülke olarak zor zamanlardan geçiyoruz, böylesi zamanlar birlik beraberlik olma zamanlarıdır. Böyle bir zamanda ayrışma, ülkemizin üzerine oyun oynamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmektir ki; bunun hesabını kimse veremez. O yüzden zaman birlik zamanıdır.
Rabbim devletimize zeval vermesin, Milletimizin birlik ve beraberliğini daim eylesin. Ordumuzu muzaffer eylesin.
Selametle.