YANLIŞ HESAP KONYA’DAN DÖNER
Türkiye’de siyasetin yapılış biçimiyle ilgili eleştirilerimizi sürekli olarak yöneltiyoruz. Seçimleri ve seçim süreçlerini maalesef normalleştiremedik. Belli kesimler, ya uçuk vaatler ve doğru olmayan bilgiler ya da belli mihrakların talimatıyla kaleme alındığı belli olan programlarla seçmenin karşısına çıkılıyorlar.
Bu açıdan bu seçim farklı değil. Gerçi eski dönemlerde daha çok laiklik, cumhuriyetin nitelikleri ve ideolojik söylemler ön plana çıkıyordu, ama bugün ayağı yere basmasa da en azından ekonomik içerikli programlar ve ifadeler göze çarpıyor.
Bu, eskiye göre bir basamak ilerisini ifade eder, ama hala yeterli değil. Bugün kimse bize 2002 Türkiye’sini savunamaz. İMF talimatlarıyla gündeme alınan ‘on günde on beş yasa’ gibi garip ifadeler ve milli menfaatlerimize uygun olmayan dayatmaları milletimiz unutmadı; unutturmayacağını da görüyoruz.
Müdahil olan güçlerin başında Sivil Toplum geliyor. Meseleye sahip çıkıyor. Duyarlı oldukları maddi ve manevi menfaatler konusunda aktif bir tavır ortaya koyuyor. Koyması son derece normal.
Unutmamamız gereken şey, Sivil Toplumun devlet, millet mevzuunda taraf olduğudur. ‘Sivil’ olmak taraf olmayı gerektirir. Zira bütün bir millet taraf. Milletin taraf olduğu bir denklemde milletin temsilcilerinin pasif kalması düşünülemez.
Sivil Toplum doğru gördüğüne doğru, yanlış olduğunu düşündüğü şeye de yanlış demekten geri durmaz. Durduğunda problem var demektir.
Konya’mız Başbakanına sahip çıkıyor. Bağrından çıkan, kişisel hiçbir menfaat kaygısı olmayan, erdemli, dürüst ve şahsiyetli bir çocuğunun başbakanlık koltuğunu fazlasıyla doldurduğunu düşünüyor.
Bunu siyasi bir duruş ortaya koymak için söylemiyorum. Yirmi yılı aşkın süredir tanıdığım, düşüncelerine itimat ettiğim için onu savunuyorum. Hiçbir yanlışını görmedim, duymadım. Bundan sonra da bilerek ve isteyerek yanlış yapacağını düşünmüyorum.
Şahıslara kefalette çok dikkatli olduğumu defalarca ifade etmiştim. Başbakanımızla ilgili görüşlerim ortada. Kendisi hakikaten çok samimi bir insan. İlkeli bir şahıs. Milleti için çalışıyor, çabalıyor.
Yoksa giyilecek bir ‘gömlek’, alınacak bir ‘sorumluluk’ değil üstlendiği. Şu üç günlük dünyada eğer inandığınız yüce değerler, ‘halka hizmet hakka hizmettir’ inancınız olmasa inanın o kadar sorumluluk altına girilmez. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Bu kadar fedakârlık gerektiren bir görevi üstlenmekten kaçınmayan Başbakanımızı savunmazsınız da ne yaparsınız.
Bu benim düşüncem. Başkaları farklı kanaate sahip olabilirler. O her gittiği yerde lider olabilecek nitelikleriyle ön plana çıkabilecek bir akademisyen, hareket insanı. Başbakanlık makamının hakkını verdiğini de dokuz aydır gördük. Liderliği test edildi. Stratejik kararları verdi, türlü badireleri atlattı. Allah razı olsun.
Millet açısından bakıldığında düşüncelere pranga vurulamayacağını görüyoruz. Millet maşeri vicdanı neyi gerektiriyorsa onu yapar. Vicdan böyle bir şeydir. İçimizden geçirdiğimiz, doğru olduğunu düşündüğümüz, taraf olmayı değer bulduğumuz durumlarda devreye girer. Matematiksel hesaplarla, maddi menfaat beklentileriyle alakalı bir şey değildir.
Sivil toplumun siyasete duyarlı olması, siyaseti etkilemeye çalışması gayet doğal bir durumdur. Devletle millet arasında konumlanmaları nedeniyle STK’lar aracı rol üstlenirler. Bunu makalelerimizde, kitaplarımızda hep yazarız, savunuruz. Buna bütün sivil toplum dâhildir.
İtiraz edilmesi gereken ‘sivil’ olmayan güçlerdir. Yani bağımsız düşünemeyen, tarafsız davranamayan, zihinlerini ve bedenlerini belli ideolojilere ve menfaatlere tapulayanların müdahalelerine olumlu bakamayız.
Temsil kabiliyeti bulunan, mensuplarının görüşlerini yansıtan sivil kurum ve kuruluşlar öyle değil. Bu belki dini bir grup olabilir, belki siyasi belki de ideolojik. Fark etmez. Milli olmayan, millet menfaatine davranmayanları eleştiririz.
Sivil topluma yöneltilen eleştirileri yadırgıyorum. Herkes görüşünü açıkça beyan ederken, sivil toplumu bundan sarf-ı nazar etmeye daveti anlayamıyorum.
Başbakanına topyekûn bir biçimde sahip çıkan şehrimiz doğruyu yapıyor. Bunu kendine ve değerlerine sahip çıkmak olarak değerlendiriyoruz.
İçimizden biri ‘o’.