Yalnız değiliz -4-
Merhametsiz ve kindar insanlar soluk benizli oluyordu. Dostluklarımızı armağanlarla perçinliyor, sevgimizi duayla zenginleştiriyorduk. Ah, parayla satın aldıkları arttıkça ve tükettikçe zenginleştiğini düşünen ve böyle yaşamak için çırpınan insanlık, öncelikle sevgiyi ve merhameti dile getiren insanları fakir sayıyordu; bunu da biliyorduk.
Aynı kitapları okumanın ve aynı satırların altını çizmenin incelikli bir muhabbet olduğunu bilmiyorlardı. Sevmedikleri ve sevilmedikleri için, oğlunun asker arkadaşlarına sarılırken kalp krizinden ölen annenin acısını da kalplerinde yaşamış değillerdi. Bağırmanın, duyurmaya çalışmanın ucuzluk olduğundan da haberleri yoktu. Aşkın öğretilen bir şey olmadığını öğrenmemişlerdi. Nereye gidilirse gidilsin; hasret ve duanın değişmezliğini yaşamamışlardı.
“İncir ağacı incir vermek için yaratılmıştır, koyun da kuzu doğurmak için.” İnsanın vazifesi de dünyayı adalet ve merhametle imar etmek, ahiret yurdunu kazanmak için çalışmak olduğunu unutmamalı, bizden kaçan dünyanın peşine takılmamalıydık.
Başarı ve başarısızlık gibi görünen şeylerin yalnızca insanın kendi iradesiyle olduğunu, her bireyin kendi kaderini ve yaşam biçimini seçtiğini, çaresiz, umutsuz, çöküntü içinde olanlara akıl vermenin modaya dönüştüğünü ve bu insanlara ayıracak zamanımızın olmadığını söylemiyor ancak tam da böyle yaşıyorduk. Süslü ve güzel ancak içtenlikten uzaktı sözlerimiz. Ben kazandım, ben yaptım, ben başardım gibi gerçekte bir Müslümanın kurmaması gereken cümleler kuruyorduk ve daha da ilginci birbirimizi “Sen ne diyorsun?” diyerek ikaz da etmiyorduk.
Hassaten erkekler, sevdiklerini söyledikleri kadınları, eşlerini, dil dökerek, göz boyayarak, er geç istediklerini zannettikleri kadına dönüştürüp, sonra da artık beğenmez oluyorlardı. Buna üzülmemek elde değildi. Dahası da vardı: Erkekler, sevdikleri kadınları Allah’ın emaneti olarak kabul ederken ya yalan söylüyor ya da Allah’ın emanetine ihanet ediyorlardı. Sözler kalbimize inmesi için değil lafın gelişi olarak kullanılıyor ve kullanılır kullanılmaz da unutuluyordu. Her şeyi ağzımıza yüzümüze bulaştırmakta üzerimize yoktu. Mutsuz olan çevresini de mutsuz etmekten geri durmuyordu.
Alabildiğine temiz ve hijyene boğulmuş evlerde yaşarken ruhumuz kirlenip paslanıyor, hırslarımızı saklayamaz oluyor, ahireti unutarak, öldüğümüzde yanımızda götüremeyeceğimiz şeylerin peşinde günlerimizi ve yıllarımızı heder ediyorduk.
Seven kadının, geçmişimizi merak etme nedeninin, birbirimizden uzak ve ayrıyken yaşadığımız acılardan, mutsuzluklardan bizi korumak istemek olduğunu bana öğrettiğin için sana müteşekkirim.
Sen yanımdaymışçasına seninle konuşuyor, elimin altındaki deftere çalakalem notlar alıyordum.
Bir şekilde şahit olduklarım oluyor. Sevilmeyen insanların yaptıkları şirinliklerin acınası olduğunu görüyorum. Yaşamaktan değil, yaşayamamaktan yorgunuz.
Ağzımızı kapatmak gözlerimizin daha bir keskinleşmesine, ağzımızı ve gözlerimizi kapatmak da ruhumuzun yükselmesine sebep olacaktır.
Suskunluğumuz ruhumuzu arıtmak, suskunluğumuz yeniden kalbimize dönmek olsun.