Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal VOLATİL FED RÜZGARI

VOLATİL FED RÜZGARI

Küresel ekonomide ortaya çıkan gelişmeler ve politikalar, ABD ekonomisinin gösterdiği performansa ve çıkarlarına göre şekillendirilmektedir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrası soğuk savaş sürecinde komünizme karşı ülkelere takip etmeleri için çizilen yol, Avrupa ve Japonya ekonomilerinin güçlendirilmesi ile geri ve gelişmekte olan ülkelere yönelik yapılan tüm yardım ve takip edilen politikaların tek hedefi, ABD’nin isteklerinin gerçekleşmesiydi. ABD’nin dünya liderliğini İngiltere’nin elinden aldığı XX. yüzyılın ikinci yarısından beri değişen hiçbir şey olmamıştır. Bu realite geçmişte böyleydi, şimdi de böyle. Eğer gelişmiş ülkeler yanı sıra Çin, Rusya, Hindistan, Türkiye, Brezilya, İran, Meksika,  gibi potansiyeli yüksek olan gelişme yolundaki ülkeler, büyüme potansiyel büyüme ortalamalarının gerisinde kalırlarsa gelecekte de devam edecektir. Fazla bir süre öncesi değil, 2018 yılının ikinci yarısında global iktisadi konjonktür, FED’in parasal konularda sıkılaştırmaya gideceği, politika faizlerini artırmaya devam edeceği, gelirleri giderlerini karşılamayan yani cari dengesi negatif veren ülkelerin dış kaynak bulmakta zorlanacağı ve yüksek faiz oranlarıyla borçlanmakla yüz yüze kalacakları yönündeydi. Çünkü o süreçte bu politikaların uygulanma nedeni, ABD’nin reel ve finans sektörü verilerinin böyle davranılmasını gerektirdiği içindi. ABD’nin o günden bu güne kadar geçen üç beş ay içinde özellikle Çin ve başta Almanya olmak üzere AB, Brezilya, Kanada gibi ülkelere karşı verdiği yüksek dış ticaret açıklarını öne sürerek korumacı politikalar takip etmesinin, karşıt uygulamalar nedeniyle beklendiği gibi ABD ekonomisinde kolayca ve hızlıca olumlu etkiler meydana getirmeyeceği, kendi açısından gelir–gider hesabı yaptıktan sonra İngiltere’nin hem kendi hem de AB açısından çıkmak için yaptığı müzakerelerin (Brexit), beklendiğinin aksine zorlu ve uzun bir süreç gerektirdiğinin her iki kesim (AB-İngiltere) tarafından anlaşılması ve bu durumun AB ve dünya ekonomisinde yavaşlamaya yol açacağı olasılığını güçlendirmesi, ABD’nin Rusya ve İran’a karşı uygulattığı ekonomik yaptırımların Avrupa ekonomisini olumsuz etkileyecek potansiyeli barındırması, Orta Doğu’da barut kokusunun bir süre daha devam edeceğinin anlaşılması, IMF, OECD, WB gibi uluslararası kurumlarının açıkladığı raporlarının da belirttiği gibi dünya ekonomisi için toptan durgunluk tehlikesinin ortaya çıkması ve büyüme oranlarının aşağıya doğru revize edilmesi, sıralanan tüm bu sinyaller bir yana 2018 yılında FED’in takip ettiği agresif faiz artırma politikalarının değişmesi ABD ekonomisinde üretim ve finans ekonomisinde stagnasyon (durgunluk) tehlikesi işaretlerinin artması, sert “U dönüşünün” temel nedenlerini oluşturmaktadır.

20 Mart’ta yapılan FED toplantısı sonrasında, politika faizinde piyasaların beklenişine uygun bir şekilde %2.25-%2.50 arasında sabit tutulduğu açıklandı. Her zaman olduğu gibi de, işgücü piyasasının güçlü olduğu, iktisadi faaliyetlerle tüketim ve yatırım harcamalarının yavaşladığı, 2019 ve 2020 yıllarında büyüme ve enflasyon oranlarının düşeceğinin anlaşılması üzerine FOMC’nin 2019 yılında hiç faiz artırmayacağının ve bilanço küçültme programının Eylül’de durdurulacağının açıklandığı gibi, ABD ekonomisinin gereklerine göre verilen kararın nedenleri sıralandı. Batılı ülkelerin başını çektiği global politikte geçerli olan realite, öncelikle kendi çıkarlarının maksimize edilmesidir. Şayet bir sorun çıkarsa, gelişmiş ülkelerin dünyayı pastasını – petrol, doğal gaz, altın, bakır, uranyum, demir, alüminyum, bor vb. – paylaşma konularında anlaşamamaları yüzündendir, tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrası toprakların adaletsiz dağıtılması gibi.

Gelişen spontane her duruma karşı cıva misali, kendi çıkarlarına hizmet etmesi şartıyla her türlü politika değişikliğine gitmekten çekinmeyen ABD ve batının gözünde diğer ülkelere verilen değer, sahip oldukları kaynakların kendilerine sunulduğu ve tabi oldukları kadardır, bir zerre fazlası değil. Bu nedenle ülkemizin ayakta kalabilmesinin yolu, ekonomik açıdan kendi ayakları üzerinde dışa mümkün olduğunca ihtiyaç duymadan – ithalata dayalı ihracat ve büyüme kıskacından kurtulmak – kalkınma sürecini tamamlayarak %5 olarak hesaplanan potansiyel büyüme ortalamasını uzun vadede sağlamaktan, sahip olduğumuz coğrafya kozunu, seksen iki milyonu arkasına alarak güçlü bir siyasi iradeyle kullanmaktan geçmektedir. Aksi durumda hepimiz kaybederiz.

Soru: İşsizlik oranının NAIRU’dan küçük olması enflasyona yol açar mı? Neden?

Sözün Gözü: İnsan ancak iyi niyetli olduğu kadar mutludur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi