Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Veli ve öğrenciler hangi varyanttalar?

Veli ve öğrenciler hangi varyanttalar?

Okulların açılmasıyla birlikte öğrencilerin hâllerinden ziyade velilerin davranışları daha ilgi çekici, üzerine düşünülmesi gereken bir durum olarak görülmeli. Bahsettiğim durum yeni, korona günlerine özgü bir şey değil. Koronayı da bahane eden velilerin iyice çığırından çıkıp, çocuklarına bebek muamelesi yapmaları...

Giriş ve çıkış saatlerinde okulların önü velilerin izdihamına uğruyor. Öğrenci başına düşen veli sayısı birden fazla, ailecek bir çocuğu almaya gelenler bile var(!) Tamam, zaman kötü, çocukların başına bir şey gelebilir falan anlayabiliyorum ama yine de bu kadar abartmaya gerek var mı? Çocuklarını okula götürüp getiren tanıdıklarımızdan öğrendiğim kadarıyla bu iş bir sosyalleşme vesilesi olmuş. Çocuklarının çıkış saatinden yarım saat önce giden özellikle de anneler diğer velilerle bir nevi komşu oturması gibi muhabbet ediyorlarmış. Tabi her güne özel kıyafet falan derken basit bir iş olan çocuğu okula götürüp getirmek bile çığırından çıkmış. Whatsapp gruplarında veliler arasındaki diyaloglardan falan bahsetmemize gerek bile yok.

Hani artık hiçbir şeyi olduğu gibi ifade etmeyip ucuna kıyısına bir şeyler ekleyince daha afili görünüyor ya, yeni tip velilerin de bence yeniden adlandırılması gerekiyor. Çünkü şimdikiler veliyse bizim anne babamız neydi, ortalama yirmi yılda okul, öğrenci ve veliler nasıl bu kadar değişebildiler? Bizim zamanımızda okuyacak çocuk en geç ortaokulda belli olurdu. Okumayacak çocuğa veli ısrar etmez bir mesleğe ya da kız çocuğuysa çeşitli kurslara yönlendirilirdi. Şimdiki velilerde ise acayip bir kompleks var. Hepsi çocuklarının lokumunda boncuk olduğunu zannediyor...

 Göz göre göre okumayacak bir çocuğa maddi manevi emek harcayıp işin sonunda niye böyle oldu diye düşünüyorlar. Çocuk mucize eseri gereksiz iki ya da dört yıllık bir bölüm bitirince çocuğum üniversite okudu ama işsiz demek bile işlerine geliyor. Her çocuğun okumak zorunda olmadığı, yeteneğine, ilgi alanına göre farklı bir mesleğe yönlendirilirse daha başarılı olabileceğini velilerimiz anlamak istemiyor, bedelini de çocuklarıyla birlikte kendileri ödüyor.

Velilerin bu ilgili hâllerini sömürmek isteyenler ise dört bir taraftan kuşatma altına alıyor. Sırf marka diye kaliteli olduğu sanılan kırtasiye ürünleri, korona bahanesiyle gündelik değişmesi salık verildiğinden iki-üç tane alınan okul formaları. Çocuğun bağışıklığı güçlensin, zekâsı artsın diye içeriği tam olarak bilinmeyen eş-dost tavsiyesiyle alınan gıda takviyeleri, öğretmenlerin bitmek tükenmek bilmez ek kitap talepleri. Say say bitmez. Küçük çocukları geçtim evine üç-beş kilometre uzaklıktaki okula otobüs, dolmuşla gitmeyip servisle giden ortaokul, lise öğrencileri var. Ailelerinin de durumu ona göre. Bizim zamanımızla kıyaslayacak olsam otobüs, dolmuş demez bisiklet derdim. Özellikle lisedeyken okula giriş çıkış saatlerimizde bir bisiklet trafiği oluşurdu.

Allah uzun ömür versin daha okula gitmese de bir kızım var, velilerin hassasiyetini anlayabiliyorum. Fakat çok zengin değilseniz bir çocuğu kaç yaşına kadar pamuklara sarabilirsiniz ki? Çocuk üniversiteyi bitirse ortalama 22-23 yaşında olur. Hadi okuduğu bölüme göre iş buldu, atandı muhabbetiyle 25 olsun. En geç 25 yaşında gerçek hayatla yüzleşmek zorunda kalacak.

 Toplumumuzun çoğunluğunu düşünecek olursak bu yüzleşmenin oldukça zor olduğu, olacağı belli. Peki, bütün bunların bilinmesine rağmen neden böyle davranıyoruz, sadece anne babaların evlat sevgisiyle açıklanacak bir şey değil. Her şeyin fazlasının zarar olduğu gibi sevginin de dozu kaçırılırsa zarara dönüşüyor. 7-8. sınıfa gitmesine rağmen tek başına çarşıya çıkamayan çocuklar var. Sevgi bunun neresinde? Avrupa ya da Amerika toplumu gibi 18 yaşına gelince çocuklarımızı kapının önüne koyalım demiyorum. Sadece onlara gerçek yaşlarına uygun şekilde davransak, kendimiz çocuğumuzun yaşındayken nasıl hareket ediyorduk diye düşünsek yetecek.  

Çocuk yetiştirirken çevreyi gözlemlemek, büyüklerin nasihatlerini dinlemek önemli lakin son sözü kendimiz söylemeli ve Nasreddin hocanın doğru bildiğinden şaşma tavsiyesiyle hareket etmeliyiz. Zamane velilerine kalırsa üç yaşında kreşe gitmeyen, özel okul ya da özel kurslarda takviye eğitim almayan bir çocuğun başarılı olması mümkün değil. Mahalle, sözde duyarlı veli baskısına boyun eğmemeliyiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi