Varlığa Merhametle Bakmak
Âlemlere rahmet elçisi olarak gönderilen Hz. Peygamber (a.s), kadın ve erkeğe bir bütün olarak bakmıştır. İnsanın hukukunu bir esasa bağlayarak her iki cinsin Allah katında sorumlu olduğunu bildirmiştir. Toplumu kadına karşı işlenen kötü uygulamalardan alıkoyma yolunda büyük mücadeleler vermiştir. Bu sebeple o: “Herhangi bir kimse, hanımını gündüz köle gibi kırbaçlayıp, akşam da onunla aynı yatağa girmesin” buyurmak suretiyle kadına karşı uygulanan her türlü şiddetin önüne geçmek istemiştir. Yine, Enes b. Malik’ten rivayet edildiğine göre, Enceşe isimli bir sahabe Veda Haccı dönüşünde Rasulullah’ın hanımlarını taşıyan develeri sürerken, yanık sesiyle ve hızlı ritmiyle söylediği kasidelerden dolayı develeri koşturuyordu. Bunun üzerine Allah Elçisi: “Ey Enceşe! Develeri yavaş sür, üzerindeki billurları kıracaksın” demek suretiyle kadınlara karşı hem nazik, hem kibar ve hem de merhametli davranmayı tavsiye etmiştir. Böyle bir söylem, kadına değer vermektir.
Öte yandan, aile hayatında, çocuklarımıza; sevgi, merhamet ve paylaşma gibi değerlerin eğitimini vermemiz gerekir. Eğer değerler eğitimi verilmezse, onlar bu değerleri, yabancısı olduğu sokakta ve dış dünyada aramaya kalkarlar. Bunu önlemenin yolu, Hz. Peygamber gibi yapmaktır. Bir defasında Akra b. Hâbis, Rasulullah (a.s)’ın torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i kucağına alıp sevdiğini görünce: “Benim on çocuğum var, daha hiçbirisini öpmüş değilim” dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü şöyle cevap verdi: “Allah senin kalbinden merhamet duygusunu söküp almışsa ben sana ne yapabilirim ki?.”
Bilindiği gibi Muhammed Mustafa (a.s), toplum hayatında muhtaçların, çaresizlerin, yetim ve öksüzlerin de hamisi olmuştur. Onun, yetimlerin bakımını ve korunmasını üslenen kişilere verdiği manevi paye, tamamen merhametle ilişkilidir. Bir defasında çevresinde bulunan bir grup insana dönerek: “Ben ve yetimi gözeten cennette şöyleyiz, diyor, sonra parmaklarını yumuyor, yetimi görüp gözetene ne kadar yakın olduğunu işaret ediyordu.”
Allah Resulü’nün şefkat ve merhamet eli, sadece insan türü varlığa özgü değildir. Aynı şekilde can taşıyan bütün varlıklara da yöneliktir. Nitekim o, bir rivayette, Allah (c.c) bir köpeğe iyilik yapmasından dolayı, ahlaksız bir kadını affedip cennetine aldığını, bir kadının da bir kediye kötü muamele etmesinden dolayı cehenneme girdiğini, bir muharebe dönüşü sahabeden bazılarının yuvada bulunun kuş yavrularını alıp sevdikleri bir sırada anne kuşun gelip bu hali görünce anne şefkatiyle çırpınıp uçması karşısında, arkadaşlarına biraz da celalli olarak derhal kuş yavrularının yuvaya konulmasını emrettiğini biliyoruz. Ayrıca sahibinden kötü muamele gören bir devenin ağlaması karşısında onu teskin edip devenin sahibini uyardığını içimiz burkularak okuyoruz. Bütün bu örnek olaylar, Allah Resulünün hayvanlara olan engin şefkatini ve merhametini gösterir.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, Allah katından gelen din, sadece insanın Allah’la değil, insanın insanla, tabiat ve tüm canlılarla olan ilişkilerini de düzenler. Bu konuda Hz. Peygamber (a.s), bizim için örnek bir şahsiyettir. Onun müşfikliği ve merhamet örnekliği, inananlardan inkârcılara, çocuklardan hanımlara, kuşlardan hayvanlara, tüm bitkilere vb. varıncaya kadar genişlemiştir. Bu rahmet peygamberi olmanın bir gereğidir. Bunun için, isimlerimizin raûf olması rahîm olması yetmez. Bu ismin ahlakî anlamda davranışlarımıza yansıtılması gerekir. Eğer hala yaşadığımız toplumda kadın, çocuk ve tüm canlılara karşı şiddet devam ediyorsa, hala yaşadığımız dünyada etnik ve mezhebe dayalı çatışmalar sürüyorsa, bütün bir insanlığa Hz. Peygamberin şefkat ve merhamete dayalı öğretisini tanıtmamız ve öğretmemiz bir İslamlık ve insanlık borcudur.