Ümmet nedir? Kiralık akıllar anlayabilir mi?
Ulusçuluk, ırkçılık, milliyetçilik akımları son 200 yılda toplumları, halkları ve topyekün dünyayı büyük felakete sürükledi. I. Dünya Savaşı'nın ortaya çıkmasındaki temel sebeplerden bir tanesi olarak (İngiliz İmparatorluğu dışındaki) imparatorluklarda yaşayan milletlerin kendi ulusal minik devletlerini kurmaları noktasında yapılan propagandalardı. I. Dünya Savaşı'nda yeteri kadar bölünemeyen, parçalanamayan ve sınırları netleşmeyen ülkeler II. Dünya Savaşı'na sürüklendi. 1945'ten sonra iki kutuplu bir dünya oluşturuldu. Bu kutuptan birisinin kutup başı SSCB diğeri ise ABD idi. 45 yıla yakın bir süre Dünya üzerinde soğuk savaş, çift kutupluluk devam etti.
Gerek I. Dünya Savaşı'ndan sonra gerek II. Dünya Savaşı'ndan sonra bölünmüş, parçalanmış, küçülmüş, ulusal devletçikler yutulmamak için farklı birleşenler ekseninde toplanıp yeni birliktelikler oluşturmak zorunda kaldılar. BM, NATO, AGİT, Avrupa Birliği, Afrika Birliği, Amerikan Devletler Birliği(OAS), APEK, Asya İşbirliği ve Güvenlik Konferansı(AİGK), Avrupa Konseyi, G20, D8, OECD vb. ekonomi, güvenlik, siyaset, ticaret, enerji, para temelinde birleşip güçlenme arayışına girdiler. Yada Panamericano, Panslavizm, Asean gibi ırk ya da coğrafya eksenli birliktelikler oluşturma fikirleri idealleri gündeme geldi.
Bütün bu arayışlar şunu gösterdi ki; Fransız İhtilalinden sonra başladığı ifade edilen ve özellikle Avrupalı devletleri I. Dünya Savaşı'na sürükleyen ulusalcılık virüsü; Rus Çarlığı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Çin İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu gibi imparatorluk yapılarını yıkarak küçük devletçiklere böldü. II.Dünya Savaşı'nın teyidiyle, (Japon İmparatorluğu, Mançurya ve Siyam İmparatorluğu'nun yıkılışı) ulusalcılığın, halklara mutluluk getirmeyeceğini, küçük devletlerin iki kutuplu dünyada yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını aşikar etti. Yugoslavya panslavizm zihniyeti'nin bir ürünü olarak Güney Slav Birliği, ismiyle dağılmamayı, Slavların birlikteliğini sağlamaya çalıştı. İki kutuplu dünyada dikkatimizi çekmesi gereken, kutbun bir ucunun Amerika Birleşik Devletleri, değerinin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olmasıdır. Kutup başlarının, belirli eyalet veya devletlerin bir araya gelmesiyle oluşmuş sûni, büyük siyasal yapılar olduğunu söyleyebiliriz. Bu yapılardan biri 1991'de yıkılınca bu yapıya öykünen Yugoslavya ve Çek ve Slovakların oluşturduğu Çekoslavakya gibi ülkelerde dağılmış daha küçük parçalara bölünmüş oldu.
Ekonomi, madencilik, gümrük ticaret birliği ekseninde kurulan Avrupa Birliği yine küçük ekonomi ve devletlerin yaşama şansının giderek zorlaştığı bir dünyada bir büyüme ve var olma hedefi olarak ortaya çıkmıştır. Güvenlik, ekonomik, ticari, siyasi alanda kurulan bu birlikteliklerden 38'ine üye olan Türkiye'nin bu sûni yapılanmalar içerisinde olması kimse tarafından yadırganmaz iken; kültürel, tarihi, dini kodlar üzerine inşa edilen "ümmet" birlikteliğinin içimizdeki "Beyaz Türkler" tarafından ya da diğer bir ifade ile aklını kiraya vermiş kimseler tarafından yadırganması şaşırtıcı değildir. Kaldı ki; İslam'ın "Ümmet" kavramı, dünyada sadece İslam Dini açısından var olan ve Müslümanlar tarafından idealize edilen bir düşünce de değildir. Bugün Papa'nın başkanlığında Dünya Katoliklerinin kağıt üzerinde olmasa da işleyiş planındaki birliktelikleri, Ortodoksların ekümeniklik anlayışları/arayışları, Asya alt kıtasında Hindutva ya da Budizm temelli birliktelikler bunun en bariz göstergeleridir. Evvelsi gün akşam dışarıdan fonlanan bir kanalda, kuklacıları dışarıda olan, aklını kiraya vermiş kuklanın biri: "Ümmetin ne faydası var? Ümmet diktotaryadır!" diyerek, bu derece cehaletin ancak tahsille mümkün olabileceğini ortaya koymuştur. "Ümmetin vatanı yoktur. Ümmet vatansızdır! Bayrağı, ulusal marşı yoktur!" ifadesi ile de sığ kafalılığını ve aklını kime kiraladığını göstermiştir.
Ümmet, coğrafi sınırlarla sınırlandırılmış bir kavram değildir. Ümmetin vatanı, Müslümanların yaşadığı yeryüzünün tamamıdır. Ümmetin ideali yeryüzündeki bütün insanları hayra, iyiliğe, adalete davet etmektir. Ümmet, Müslümanların farklı vatanlarda, farklı siyasi oluşumlar altında yaşasalar dahi, ideal ve fikir birliğidir. Ümmet son yüzyılda dünyayı iki büyük savaşa sürükleyen ve 1945'ten günümüze gelinceye kadar da pek çok milletin sömürülmesine, ezilmesine, yağmalanmasına sebep olan ulusçuluk/ırkçılık kavramlarının karşısındaki panzehirdir. Ümmet, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun inancı, kıblesi bir olan insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğu fikri üzerine inşa edilmiş, sûni/yapay kavgaları bitiren bir kavramdır. Ümmet, "komşusu açken tok yatan bizden değildir!" anlayışının idealize edilmesi ile sömürgeciliğe, emperyalizme, ekonomik savaşlara karşı inşa edilmiş olan ulvi bir düşüncenin adıdır. Ümmet, dünyayı sömüren siyonist-emperyalist güç odaklarının, materyalist zalimlerin karşısında; sulh içerisinde, bir arada yaşamayı esas alan ve yeryüzünde adaleti, hakkâniyeti temin ve tesis etmeyi kendisine varlık mefkuresi edinmiş olan kutlu bir topluluğun adıdır. Ümmet, dışlayıcı ulusalcılığın karşısında; birleştirici, bütünleştirici, çoğulculuk anlayışının hakim olmuş olduğu teopolitik bir yapıdır. Ümmet, millet ve milliyeti de içerisine alan üst çatı birlikteliğin vücut bulmuş halidir.
Günümüzün siyaset bilimcileri, ekonomistleri, futuristleri geleceğin dünyasında ulusalcılığın iflas ettiğini, ekonomik, siyasal, kültürel kalkınmanın ancak çoğulculuk ve çeşitlilik (küreselleşme ve evrenselleşme) kavramları üzerine inşa edileceğini ifade ederlerken, "Ümmet" karşıtı bir söylem, ne zamanı ne de geleceği okuyamamanın, çağdışılığın, gericiliğin ve yobazlığın en bariz göstergesidir. Dünya üzerindeki devletler ve milletler güvenlik, ekonomik, siyasi ve enerji başlıklarında sûni birlikteliklere girerek geleceğini garantiye alma arayışları içerisindeyken; dinin hedeflemiş olduğu ideal birlikteliğine düşmanlık etmek, tarih dışılığın ve içerisinde yaşamış olduğu topluma yabancılığın bir başka göstergesidir. Ulusal kalkınmacılık modelinin iflasını çoktan ilan etmiş olduğu bir dünyada 1930'ların zihniyetiyle varolacağına inanmak bir eblehliktir. Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi küreselleşen dünyada, jeopolitiğin etkisi azalırken teopolitiği yeniden düşünmek ve inşası için adım atmak zorunda olduğumuz inkar edilemeyecek bir gerçektir. Teopolitiği temin ve tesis edecek dinamizm, "ümmet" kavramıdır. Geleceğin inşaası, geleneğimize ait kavramların ihyası ile mümkündür.
Kuklalardan ses çıkıyorsa vantrologları gözden kaçırmamak gerekir.