Çocuklarımıza Nasihat Ederken
Mesleğimiz icabı yıllar içinde hep ilk gençlik yılarında öğrenci gruplarım oldu. Öğretmen ve eğitimci olarak çokça nasihat verdim, çokça şey öğrettim. Dönüp bakınca onlardan çok belki de ben öğrendim. Evet öğrenciler çok şey öğretti bana ve bunlardan biri de öğrenmenin durmayacağı oldu.
Her çocuğun bir dünya her çocuğun farklı olduğunu bizatihi görmeye devam ediyorum. Biz onlara şekil vermeye çalıştıkça onlar kalıplara karşı çıkıyorlar. Hiçbir velinin hiçbir öğretmenin beyhude ve faydasız tembihler yapmayacağı kesin. Ne yapıyorsak onların düşündüğümüz için…. Tam da bu cümlenin taşıdığı mesaj gibiyiz değil mi? Kendimiz gibi olmalarını istemek, onlara hazır kalıp ve çizilmiş roller vermek onlar için en doğrusu olacak inancına kapılıyoruz.
Nesiller arası farklılık teknoloji çağıyla çabucak çoğaldı, derinleşti ve uzaklaştı. Gelişim ve ilerleme süreci düne göre çok hızlı. Bizler kadar ve belki bizden daha fazla sokak, arkadaş grupları ve ekranlar eğitip öğretiyor çocukları. Dede, babaanne, diğer akrabalar, komşular eğitim verecek listesinden çoktan çıktı. Nine ve dedeler “bakıcı” rolleriyle yetinmek durumundalar artık.
Çocukları yarınlara hazırlarken takındığımız tavır ifrat ve tefrit noktasına yani iki aşırı uca yaklaşıyor. Ya tamamen serbest bırakıp vurdumduymaz kalıyor ya da aşırı disiplinli ve katı oluyoruz. Her iki tavır da zaman içinde başka problemler çıkarıyor.
Ebeveyn olarak çocuklardan beklediğimiz şeyler ve onlar için hayal ettiğimiz gelecek “bize göre” çerçevesi içinde şekilleniyor. Oysa ne biz aynıyız ne de onlar aynı. Şimdilerde ekonomik, sosyal statü, kazanç miktarı gibi kaygılar ön planda.
Ne kadar kazanıp nasıl harcıyor suali ve beklentisi gençlere salık verilen fikir oldu. Nasıl ve ne şekilde kazandığından değil her ne olursa olsun çok kazanma şeklinin mübahlığı üzerine kurulan bir gelecek fikri bize değil çocuklarımıza ve onların yarınlarına bırakılmış dinamit olacaktır.
Çocuklara birer proje gibi bakıyor oluşumuz ve ısrarla ben merkezli bir terbiye yolu gütmemiz onların hayatlarını kazanırken de buna göre davranmasına sebep olacak. “Sen önemlisin, kıymetlisin” cümlesinden sonra “senin kapladığın yer kadar karşındaki de bu dünyada yer kaplıyor” diğerkâmlığını aşılayamazsak hak ve paylaşım konusunda kavgalar kaçınılmaz olacaktır.
Her çokluk kazanç değildir, her azlığın kayıp olmadığı gibi. Prensip halinde taşıyıp geldiğimiz ve doğruluğu çağlar boyu teyit edilmiş nasihatleri tekrar yeniden ve şiddetle yapabilmeliyiz. Helal kazanmanın, kandırmamanın, stok yapmamanın, kendisi kadar müşterisini de düşünmenin tam da şu günlerde kıymetini tekrar anlamış olmalı, çocuklarımıza yapacağımız nasihatlerin toplumun yekûnuna tesir ettiğini hatırda tutmalıyız.