TÜM ÜLKELER KİBRİT KUTUSU
Ülkelerin gelişen olaylar karşısında kendi çıkarlarını maksimum etme çabaları, dünya ekonomi iklimini etkilemeye devam etmektedir. Dış ticaret ilişkileri birbiriyle fazla olan ekonomilerden birinde ortaya çıkan olumlu veya olumsuz bir durum, normal olarak diğer ülkeye kısa süre içinde yansımaktadır. Dış ticaret ilişkisi yoğun olan iki ülkenin etkileşim süreci global ekonomide ciddi değişmeler ortaya çıkaramamakta iken, aynı düşünceleri ABD, Almanya, Japonya, Çin gibi büyük ekonomiye sahip ülkeler için söylemek mümkün değildir. Dünya ticaret hacminin yaklaşık dörtte üçünü meydana getiren yukarıdaki dört ülkenin kendi iktisadi çıkarları gereği aldığı kararlar ise kendi ekonomisini etkilediği gibi küresel ekonomide de ciddi ve kalıcı sonuçlara yol açmaktadır. Trump’ın ABD’nin çıkarları için uygulamaya koyduğu – belki kendince haklı olabilir – ekonomi ve siyasi politikalar bir çok ülkede bir takım etkiler doğurmakta ve karşı ülkelerin de kendi çıkarlarına uygun politikalar devreye sokmasına neden olmaktadır. Dünya ekonomisi yaklaşık özellikle bir aydan beri Trump’ın, ABD’nin önemli dış ticaret açığı verdiği Çin, Meksika, Kanada, Japonya ve AB ülkelerine karşı kendi firmalarını destekleme adına korumacı politikaları uygulamaya koyması ve söz konusu ülkelerin karşı korumacı refleksleri sonucu oluşan ticaret savaşları senaryolarını ve küresel durgunluk tehlikesi olasılığını tartışmaktadır.
Dünya ticaret pastasından oldukça az pay kapabilen gelişmekte olan ülkeler yanı sıra gelişmiş ve büyük ekonomiler de, “büyük bir köy” konumuna dönüşen dünyada kendi başlarına hareket edemedikleri gibi, ben yaptım oldu yada küresel gelişmelerden etkilenmem şeklinde bir düşünce içine girmeleri yapacakları en büyük yanlıştır. Günümüzde tüm ülkeler, okyanusta fırtınaya yakalanmış geminin kibrit kutusu misali sallanması gibi, sonuç olarak küresel politikalardan etkilenmekten kendilerini korumaları olanaksızdır. Belki ilk bakışta ABD, Almanya, Japonya ve Çin gibi ülkelerin ekonomi politikalarını belirlemesi ve sonuçlarının tüm dünyada ses getirmesi bakımından daha ön planda olduğu, okyanustaki fırtınaya yakalandığında daha güçlü olduğu düşünülebilir ki, gerçek bunun tam tersidir. ABD yönetiminin örneğin Çin ile yapılan ekonomik faaliyetleriyle ilgili, lehine sonuçlar doğuracak kararlar alması, Çin’in sahip olduğu ekonomik gücüyle karşılık vermesine neden olması yanında, diğer gelişmiş sanayi ülkelerinden de benzer tepkilere maruz kalacaktır. Tüm ülkeler, ABD çıkarları nedeniyle uğradıkları zararları elimine etmek için uygulamaya koydukları ekonomi politikalarının sonuçlarına karşı çaresiz kalmaktan kendini kurtaramayacaklardır. Şimdi akla hemen şöyle olağan bir soru gelmektedir; sonuçta tüm ülkelerin kibrit kutusu gibi çaresiz kalacağı korumacı politikalara ABD neden başvurmaktadır? Burada birkaç aşamadan oluşan büyük bir plan yatmaktadır. Birincisi ABD kendi ekonomisinin gücünü test etmektedir. İkincisi dünyanın ABD’ye vereceği tepkinin gücünü test etmektedir. Üçüncüsü aşırı tepki veren ülke(ler) olursa, o ülke(ler) üzerine sudan bahaneler ortaya atıp çullanarak dünyanın jandarması olduğunu göstermektir. Dördüncüsü olası durgunluk nedeniyle cari dengesi Türkiye gibi açık veren ülkeleri başta ekonomi merkezli olmak kaydıyla sosyal ve toplumsal açıdan sorunlarını derinleştirmek suretiyle zayıf hale getirerek IMF gibi uluslararası kurumlardan borç isteyecek duruma düşürüp, kendi isteklerini daha kolay kabul ettirebilmektir.
Hemen herkesin küresel ekonomi içinde göreceli olarak güçsüzlüğün realite olduğu bir sistemde, ayakta kalabilmenin yolu; politik iktisat açısından hatalı uygulamalardan uzak kalmak, bölgesel sorunları derinleştirmeyip toplumsal desteği kaybetmeden modern eğitime ve insana yatırım yapmaktan geçmektedir. Dünya ülkeleri arasında nispi de olsa daha az sorunlu bir ülke koşullarında yaşamak için, başka da çıkar yol bulunmamaktadır.
Soru: Konut sektörünün ekonomide ağırlık kazanması iyi midir? Neden?
Sözün Gözü: Duruma göre davranmanın adı siyaset olmuş.