Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu TRUVA ATLARI

TRUVA ATLARI

Türkiye’de siyasi platformdaki gelişmeler ve ‘kaygan’ zemin kişileri ve kuruluşları yakından etkiliyor. Şahıslar ve kurumlar bu zeminde kendilerine sağlam bir çerçeve bulma derdine kapılıyorlar. Bu şartlarda ülkenin hassasiyetleri ve siyasi konjonktürün belirlediği birtakım hususlar insanların davranışlarını etkiliyor.

Bu hassas dönemde bazı kişiler kendilerini gizleme, saklama kastıyla çok farklı kisvelere bürünüyorlar. Özellikle paralelci şahıslarda bu kaygının daha fazla olduğu söylememiz mümkün. Tarihteki örneğine uygun şekilde, yani Truva Atı hikâyesini andırır tarzda, farklı kılık ve formatta siyasete ‘sızma’, insanları ‘kandırma’ gibi davranışlar sergiliyorlar.

Yaklaşan genel seçimler bunun için uygun şartları sunuyor. Bakıyorsunuz paralelciler milletvekili listelerine girebilmek için yapmadık şey bırakmıyorlar. Gene bakıyorsunuz, bir üniversitenin rektörlük seçiminde ‘paralelciler’, paralelci ‘görünmeyen’, ‘bilinmeyen’ ama ‘kullanabilecekleri’ şahısları öne sürerek oralarda etkili olmaya çalışıyorlar.

Bunlara Truva Atı diyoruz. Yani, dıştan görünüşleri farklı, içten farklı şahıslar. Aynı şeyi çeşitli kelime ve kavramlarla da ifade etmemiz mümkün: ‘Karpuz’ veya ‘Hindistan cevizi’ benzetmeleri gibi. Nasıl karpuzun dışı ‘yeşil’, içi ‘kırmızıysa’ insanların da dışı yeşil ve yeşilin temsil ettiği kitle görünümünde yani ‘Müslüman’, içi ise kırmızı ve temsil ettiği grup görünümünde, yani ‘Komünist’ olabilir.

Obama’ya da bir dönem ‘hindistan cevizi’ benzetmesi yapılmıştı: Dışı ‘siyah’, içi ‘beyaz’, ‘siyah görünümlü beyaz’. Benzer durumlara farklı zaman ve zeminlerde karşılaşıyoruz. Mesela, ‘…içi kâfir, dışı Müslüman çoktur…’ cümlesi bir ilahiden yapılan bir alıntı.

Öyleyse şimdi uyanık olma zamanı. Özellikle de siyasette karar vericiler açısından. Genel seçimler yaklaşıyor. Birilerinin isimleri milletvekili adaylığı için geçi(rili)yor. Bakıyorsunuz kişi ‘paralelci’ ama farklı kisveler altında siyasette kendine yer bulma derdinde. Yahut paralelciler üniversitelerdeki rektörlük seçimlerine gene farklı kisveler altında girmek istiyorlar.

Önde kullanılmaya müsait ‘zayıf’ karakterli ama paralelci bilinmeyen şahıslar, arkada onları sevk ve idare edecek kişiler. Paralelcilik tam da budur. Asıl yetki ve güç sahipleri (paralel yetki kullanıcılar) arkada, kuklalar ise önde.

Paralelciler ve destekçileri son yıllarda hep ‘beraber’ olmuşlar. Karşılıklı olarak birbirlerini korumuş, kollamışlar. Bugün ‘kuklaları’ ‘piyasaya’ ‘sürme’ zamanı. Siyasete ve yönetim kademelerine ‘sızma’ derdindeler. Bunda belli ölçüde başarılı olduklarını söylemek de mümkün. Bakıyorsunuz bir üst düzey bürokrat ‘paralelci’ olduğu gerekçesiyle görevden alınmış, ama yerine gelen de aynı şekilde paralelci. Bu insanı karamsarlığa sürüklemiyor da değil.

Ak Parti’nin sütten ağzı yandı. Diğer partilerin de. Geçtiğimiz günlerde önemli bir CHP milletvekili Kılıçdaroğlu’na ‘paralel ilişkiler’ konusunda yenilir-yutulur cinsten olmayan sorular yöneltti. Kılıçdaroğlu cevap verebilecek mi bilmiyoruz, ama bildiğimiz şey ‘paralel’ ilişki ve yapıların Türkiye’de kimseye hayır getirmediği. CHP’ye de getirmedi. MHP benzer şeyleri tecrübe etti. Onlara da hayır getirmedi. Getirmez de.

Biliyoruz ki,  paralelcilerin farklı ‘ajandaları’ mevcut. Planları ‘kendileri’ ve ‘adına’ hareket ettikleri ‘mihraklar’ için yapmışlar, yoksa millet ve onun meşru temsilcileri adına değil. Öyle olunca da demokratik şekilde kurulan ve faaliyet gösteren kesimlere onlardan bir ‘hayır’ asla gelmiyor.

Bugünler medyada ‘parlatılan’ şahıslara karşı uyanık olma zamanı. Bakıyorsunuz,  hiç alakası olmadığı ve hak etmedikleri halde birtakım kişiler övülüyor, ‘vatanına – milletine’ ne kadar bağlı olduklarına dair hikâyeler üretiliyor. Kanmamak lazım. Kanmamamız lazım. Hele de karar vericiler çok uyanık olmalı. Aksi takdirde ‘paralelle’ mücadelede bir mevzi kazanmak mümkün olmaz. Şimdiye kadar atıldığı söylenen adımların hiçbiri sonuç getirici değildi. Hâkim, savcı, polis, bürokrat buradan alındı, şuraya verildi. Ama hala görevlerinin başındalar. Hala oldukları yerde yetki kullanmaya devam ediyorlar.

Seçimlerin paralelle mücadelede ‘milat’ olacağını söylüyoruz. Hakikaten seçimlerde eğer Truva Atları partilere sızarlarsa, parlamentoda etkili olurlarsa o zaman ‘paralelle’ mücadele ‘teranelerini’ bir kenara bırakalım. Kendimizi ve etrafımızı kandırmayalım. Hiçbir şey olmayacağını anlayalım.

Bakıyorsunuz ‘anlı-şanlı’, yani ‘paralelci’ olamaz dediğiniz bir milletvekilinin oğlu, damadı ‘paralelci’ olabiliyor. Kararlarında aile ilişkileri belirleyici oluyor. Bu şahsın paralelcilerle ‘yolu hiç kesişmez’ dediğiniz durumlarda, bir ‘bagaj’ kendisini takip ediyor. Bu durumdakilerden onlarcasını biliyorum. Eminim karar vericiler de farkındadırlar.

Ya da üst düzey bir bürokrat, bakan yardımcısı hala ‘paralelcilerle’ içli – dışlı. Eski dönemin refleksleriyle hareket ediyor. Onların bir dediğini iki etmiyor. Dışarıdan ilişki fark edilmiyor. Ama yaklaşınca ‘ayan-beyan’ ortada.

Aynı şekilde, üniversite rektörlerini de dikkatle değerlendirmemiz gerekiyor. Daha önce defalarca ifade ettiğimiz gibi, üniversiteler paralelcilerin yuvalandıkları mekânların başında geliyor. Buralarda da eğer farklı kılıklara bürünmüş ‘paralel’ adayları atanırlarsa, üniversitelerde bu yapılanma gücünü iyice tahkim etmiş olacak.

Kulağımıza bazı söylentiler geliyor: ‘Şu üniversitede, ‘paralelci’ şu şahıs aday olmayacak, onun yerine ‘paralelci’ tanınmayan şu kişiyi aday gösterecekler’, gibi. Veya ‘paralelciler topluca şu kişiyi destekleyecekler’ türünden.

O yapının içinde ya da değil, birileri eğer ‘paralel’ yapılanmaya geçit veriyorsa, önünü açıyorsa o da paralelcidir. Hatta paralelci görünmeyen biri, dışarıdan paralelci desteğiyle, o mevkileri elde ederse durum biraz daha vahimdir. Çünkü paralelci bilinmedikleri için sistemde ve toplumda daha çok tahribat yapabilirler. Paralelin verdiği zararın kat kat fazlasını verebilirler.

Bugünler uyanık olma zamanı.

Bugünler doğru karar verme zamanı.

Bugünler Truva Atlarına geçit vermeme zamanı.

Herkese görev düşüyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi