Ticaret Hukuku
Konya’da düzenlenen Uluslararası İslâm Ticaret Hukukunun Günümüzdeki Meseleleri Kongresi yazımı kaleme aldığım saatlerde son oturumunu tamamlamış olacak. Sonuç bildirgesinin tebliği ile birlikte kongre nihayete erecek.
Programda çok önemli konuların ele alındığı göz ardı edilemez. Özellikle ticaretle ilgili meseleler oldukça müşkül, çetin ve netameli zorluklar taşır. Çünkü ticaret, alış veriş dediğimiz vakıanın karşılıklı muhataplar arasında cereyan etmesiyle bireysel olmaktan çıkıp toplumsal bir vaziyet kazanır. Bu durumda hak ve hukuk, daha önemlisi “kul hakkı” meselesi karşımıza gelir.
Kongredeki konuşmacıların ve tebliğ sunan katılımcıların “kul hakkı” konusuna dikkat ederek çalışmalarını hazırlamış olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu noktaya dikkat edilmeden İslam’ın ruhuna uygun bir sonuç çıkmamış olacaktır.
Günümüz konularına ve sorunlarına çözüm bulabilmek çetin ve zorlu bir yolculuğa çıkmayı göze almak demektir. Müslüman olarak Müslüman hayatını yaşamayı amaç ve gaye edinmiş oluşumuz zamana ve mekâna dinin gereği olarak şekil vermemizi zorunlu kılıyor. Kavramları başta olmak üzere, şekli ve işleyişi bize ait olmayan lakin içinde yaşamak durumunda kaldığımız çağın dünyasına Müslümanca yön verebilmenin yollarını arıyoruz.
Sigorta, faiz, banka, hisse senedi, borsa işlemleri, leasing, vade değişimi, avans, kredi kartı network, marketing gibi birçok kavram ve uygulamaları ticaretin kaçınılmaz işleyişi haline geldi. Bunlara karşı İslam ne diyor, uygulamadaki mubah ya da haramlıkları, eğer caiz değilse yerine ikame edilebilecek modeller nasıl olmalıdır gibi birçok konu çözüm beklemektedir.
Çözüme dönük çalışmalar İslam dünyasında ve Müslümanla arasında kabul görebilecek mi? Getirilen öneriler ve sunulan modeller “klasik tabirle” fetva olarak kabul edilecek mi? Ve İslami bir yaşayışa vesile olarak uygulama safhasına geçebilecek mi? İslam dünyasına baktığım zaman karşıma çıkan parçalanmışlık, ümmet olamamanın getirdiği çekişme ve kavgalar, sen ben çatışmaları, sorularımın, cevaplarımdan daha masum olduğunu hatırlatıyor bana.
Yaşadığımız çağı kendi kavramlarımız ve müesseselerimizle inşa edemiyoruz, şu halimizle de edeceğimizi sanmıyoruz. O halde çağı ve getirdiklerini en azından dinimizin uygun gördüğü ve izin verdiği şekilde intizam etmek çabasında olmalıyız. Helal yoldan kazanmak ve “hak” prensibine dikkat etmek zorundayız. Kandırmadan ve kandırılmadan ticaret yapmanın yollarını bulamazsak, o ticaret Kur’an’da bahsi geçen “kesata uğramasından korktuğumuz ticaret” olacaktır ki o ticaret kazandırmayacaktır.