Tesettür İçindeki Başlar
Bugünkü Türkiye’yi anlamak için eski Türkiye’yi bilmek gerek. Bende ara sıra vakit oldukça artık belgeselleştirilen eski Türkiye manzaralarını izliyorum.
Sırf dini inancı için üniversitelerden polis joplarıyla kovulan, ikna odalarında başını açmaya zorlanan, Müslüman olduğu için fişlenen, eğitim ve çalışma hakkı elinden alınan kardeşlerimiz ve daha bir sürü zulümler.
Bu görüntülerde benim dikkatimi her zaman kardeşlerimizin giyimleri çekmiştir. Bu kadar baskı ve zulüm'e rağmen kardeşlerimizin çoğunun tesettürü dinimize uygundu. O zor zamanlarda, o sıkıntılı yıllarda, Müslüman kadın hakikaten Müslüman şahsiyetini koruduğu gibi Müslüman giyimini de koruyor ve bundan taviz vermiyordu.
Aradan yıllar geçti ve Allah'a şükürler olsun ki bu zulüm bitti. Nihayet hayatın hemen-hemen her alanında artık başörtü serbestliği geldi. Hatta başörtüye hakaretin hapse kadar varan cezası belirlendi.
E ne oldu simdi peki? Zamanında tesettürlü kardeşlerimize yapamadıklarını günümüzde “süslüman” ablalarımızın (!) eliyle yapıyorlar. Şimdi başörtüsü serbest oldu, oldu ama örtünün altındaki başları bizden çaldılar.
Bunu nasıl yaptılar peki? Bunu İslami modalarla, yeni başörtü defileleriyle, televizyon kanallarında “hop hop gelsin, en şık sensin” gibi reklamlarla mı dersin yaptılar. Bu liste böyle uzayıp gider…
Bazıları tesettürü sadece başını kapatıp diğer tarafları açmak zannediyor maalesef. Başını örtüp, tüm vücudu belli edecek dar elbise giymek veya başını deve hörgücü gibi yapıp kapatmakta asla tesettür olamaz. Peygamberimiz (s.a.s) bu kısım örtünenler ilgili bir hadisinde şöyle buyuruyor:
“Ateş ehlinden iki sınıf vardır, henüz onları görmedim: Yanlarında sığırkuyruğu gibi bir şeyler taşıyıp onu insanlara vuran insanlar; giyinmiş, çıplak kadınlar ki bunlar Allah´a itaatten dışarı çıkmışlardır. Bunlar, başkalarını da baştan çıkarırlar. Başları deve hörgücü gibidir. Bu kadınlar cennete girmek şöyle dursun, kokusunu dahi almazlar.” (Müslim, Cennet 53)
Düşman elindeki her şeyi kullanarak, dört bir yandan tesettürümüze karşı savaşıyor. Ama ne yazık ki biz Müslümanlar onlara karşı koyamıyoruz. Biz bu savaşın hep yenilen tarafı oluyoruz. Ne zamana kadar ki biz İslam’dan uzak Müslümanlığı yaşayacağız, işte o zamanda kadar da hep yenilmeye mahkumuz.
Son olarak söyleyeceğim şey, bir Müslüman kadın başörtüsünü şık olmak için değil, Allahın emir olduğu için takmalıdır. Allah'ın emri ise bellidir: “(Habibim) mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu boyun, kulak, baş, kol ve bacak gibi yerlerini) açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (yüz, eller, ayaklar) müstesna. Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (Göğüs ve boyunlarını göstermesinler). Ziynet (yer)lerini ancak şu kimselere gösterebilirler: Kocalarına, babalarına, kocalarının (başka anadan olma) oğullarına, kendi erkek kardeşlerine, erkek kardeşlerinin oğullarına, kız kardeşlerinin oğullarına, müslüman kadınlarına, ellerindeki cariyelere, (şehvetsiz ve kadına) ihtiyacı olmayan ihtiyar kimselere, henüz kadınların gizli yerlerinin farkına varmamış olan çocuklara. Gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da (yere veya birbirine) vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah'a tevbe edin ki dünya ve ahiret saadetine kavuşasınız.” (Nur, 31)