Tamahkârlık ve Kanaat
Zannediyorum ki insanoğlunun tüketmeye en meraklı olduğu, dizginlerini nefsine kaptırdığı bir dönemde yaşıyoruz. Arzularımız ihtiyaçlarımızdan, tüketebileceğimizden çok daha fazla. Sürekli para ve mal biriktiren, az ile yetinmeyen tamahkâr kişiler haline gelmeye başladık.
Nefsin isteklerinin sınırı yoktur, hedefleri de belli değildir. Nefs, doyumsuzdur. Bir isteği yerine getirildiğinde hemen diğer isteğini kalbe dayatır. Oysa nefs, Allah ile kul arasındaki engellerin en tehlikelisidir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.” buyurmuştur.
Gönül tokluğu Allah’ın taksimine ve emirlerine teslim olmaktır ve en büyük zenginlik ve izzettir.
Tolstoyun şu hikayesi beni çok derinden etkiler:
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız herkese istediği kadar toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten cömert biridir. Pahom'a "Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar kat ettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım." der. "Yoksa bütün hakkını kaybedersin."
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi esgeçemez. Şu bağ, bu bahçe derken takati kesilir. Güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar.. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom'un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz..
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom'u bu mezara gömerler. Reis Pahom'un mezarının başında durur şöyle der: "Bir insana işte bu kadar toprak yeter!"
Kazanmak ve üretmek için gayret göstermek aç gözlülük değildir elbette. Kanaate de aykırı değildir. Ancak sınırsız bir kazanma hırsı içinde olmamak gerekir. Bu hususu, İslâm büyükleri “Dünya elimizde olmalı ama gönlümüze girmemeli” diye ifade etmişlerdir. Gerçek ve güzel olan ölçü de budur vesselam..