SÜT İÇTİM DİLİM YANDI
Kök hücreden çakma, yan sanayi organ bile yapacak kadar ilerledi de insanoğlu, anne sütüne denk bir mama yapamadı ne yazık!
Modern zamanlarda kadın, annelik işini neredeyse bir hobi gibi gördüğünden hasbelkader bebek sahibi olsa da, çeşitli sebeplerle bebeğini emziremeyebiliyor. Bu soruna karşı geliştirilen (kopyalanan) dâhiyane çözüm ise: Anne sütü bankası projesi!
Adı banka olduğundan mı, ecnebilerden araklama bir formül olduğundan mıdır bilinmez, ilk günden itibaren ciddi bir dirençle karşılaştı bu proje. Hepimiz bir tedirgin olduk. Haksız da sayılmayız.
Öncelikle proje sıhhi açıdan tatmin edici değil. Mesela sütü kim toplayacak, nerede saklanacak, nasıl saklanacak, bulaşıcı hastalık, virüs, bakteri taraması hangi sıklıkla yapılacak? Maliyetleri kim karşılayacak? Donör (verici) annenin ne zaman doğum yaptığı hesaba katılacak mı?
İkinci olarak da proje, dini açıdan ciddi tereddütler barındırıyor. Farklı annelerden alınan sütlerin karışması sonucu oluşacak süt hısımlığı meselesi nasıl çözülecek? Kayıt ve sicil sisteminde ne kadar hassas davranılsa da illaki bir yerde aksaklık olacaktır. Sözgelimi bir çocuk, bir günde 3 Öğün sütü, 3 Ayrı anneden alsa ve 6 Ay boyunca süt bankasından süt alacak olsa, 540 Anne ile “sütanne” bağı kurma ihtimali vardır. Bununla birlikte eğer aynı süt bankasından 6 Ayda 100 Çocuk yararlansa, 54 Bin çocuğun “sütkardeşliği” ihtimali gündeme gelir.
Böyle bir ihtimalde, dinen aralarında kati evlenme yasağı bulunan kişilerin bilmeden evlenmeleri ve dolayısıyla mayası bozuk, cibilliyetsiz bir neslin zuhur etmesi kaçınılmaz olacaktır. O zaman “Helal süt emme” kriterini ne yapacağız? Peki, nesil emniyeti işi ne olacak?
Efendim sıkı bir takip ve kütük sistemi kurulacak olursa mahzur olmazmış. Yahu, günümüzde neyin takibi adam akıllı yapılabiliyor ki, anne sütü takibi sıkı yapılabilsin. Kim kime dum duma! Henüz sofralarımızdaki inek sütüyle ilgili kafamız rahat değil bizim.
Kendileri de inanmıyorlar ya; efendim bir anneden alınan süt, hep aynı çocuğa verilirse falan diye geveliyor bazıları. Bre akılsız; devamlı bir anneden bir bebeğe süt verilecekse bankaya ne hacet. Çocuğu o kadına emzirtirsin olur biter. Buna “sütanneliği” diyoruz biz. (İzahat mankenler için. Malum hemen kavrayamıyorlar ya)
Avrupa’da, Amerika’da süt bankası varmış da bizde neden olmasınmış. Peki, Avrupa’da, Amerika’da “sütü bozuk” diye bir kavram var mı? Evlenecekleri kişiyi “helal süt emmiş” mi diye araştırıyorlar mı?
Şu eziklikten nasıl kurtaracağız kendimizi! Onların bankası varsa bizim de sütanneliği kurumumuz var. Gâvur diyarlarında yol yordam arayacağımıza viran olmuş öz bahçemize çekidüzen versek yeter. Kaldı ki, bu banka işi bizi bozar. Banka dediğin vakit, kafadan mühim bir kitleyi karşına alırsın. Kavramlar kültürleriyle gelir. Bankanın da itibarlı bir yeri yoktur zihnimizde.
Gerçekten anne sütü konusunda ciddi bir sorun varsa, bunun çözümü ancak sütanneliğini teşvikten geçer. Bakanlık illa bir adım atmak istiyorsa bu konuda koordinasyon yapabilir mesela.
Ancak “banka” söz konusu olunca işin rengi değişir. Bankadan gelecek süt ile beslenecek olan insandır nihayetinde. Öksüz kalmış keçi yavrusu değil! Hangi çocuğun kimin sütünü emdiği asla gereken titizlikle takip edilemez. Bu işin kitlesel bir arızaya dönüşmesi son derece muhtemeldir. Bu nedenle sakıncalara yol açabilecek durumların bizzat kendisi caiz olsa bile, sonuçları düşünüldüğünde her şeye caizdir demek kolay değildir.
Yarın öbür gün birisi çıkıp, ecnebi diyarlardan anne sütü ithal etmeye kalkışırsa nasıl karşılayacaksınız? Ya da bir öteki çıkıp “sperm bankasından çocuk işini ayarlarım, anne sütü bankasından da süt işini hallederim. Kariyer de yaparım, çocuk da yaparım. Üç de yaparım, beş de yaparım” derse ne diyeceksiniz. Durduk yerde icat çıkartmayın başımıza!