SURİYE NE KADAR UZAK BİZE?
Geçtiğimiz yıl Kobani olayları üzerine değerlendirme yaparken, bugünleri görmüştük. Boşatılan şehri kuşatan IŞİD’le PYD güçleri hiç de alışık olmadığımız biçimde ‘savaştılar’ ve uluslararası kamuoyuna çok önemli ve ‘derin’ mesajlar verdiler. Ama ‘burada tiyatro oynanıyor’ dediğimizde Müslümanların meselelerine duyarsız kalmakla itham edildik.
Umursamadık. Bugünlerin geldiğini o dönemde gördük. Kürtler üzerinden bir mağduriyet algısı tesis ederek, bölge ve Türkiye’nin menfaatleri tersyüz edilmek istendi. Üzülerek söylemeliyiz ki bu organize senaryonun kahramanları, içinden geçtiğimiz dönemde emellerine ulaşma noktasına geldiler.
Saman alevi gibi bölgeyi ateş topuna çeviren malum grup, ne olduğunu anlamadığımız ve anlamlandıramadığımız bir biçimde ve zamanda PYD karşısında mevzi kaybediyor. Kurgulanmış bir ‘piyes’ neticesinde Türkiye’nin güney kısmında artık bir Kürt devleti oluşmuş bulunuyor. On yıllardır çalışmalarına ve nispeten gelişmiş organizasyon kapasitelerine rağmen Kuzey Irak’ta oluşturulamayan yapılanma Suriye’de hazır gibi.
Canımızı sıkan da bu...
Kobani merkezli oluşum meyvelerini vermek üzere. PYD, terör örgütü PKK’nın Suriye kanadıdır, denince maksatları daha net anlaşılır herhalde. Türkiye’nin güneyinde adeta bant şeklinde bir yapılanma oluştu. Niçin bu bölge? Niçin şerit?
Kobani’de bir devlet kurmuşlar, anayasalarını bile hazırlamışlardı. Kantonal bir yapılanma öngördüler. Kanton denince akla hangi devletin geldiğinden yola çıkarak bu oluşumun arkasında kimlerin bulunabileceğini tahmin edelim. Tahmin değil, aslında. Kesin bilgi.
Her şeyden önce İsrail’i güvenceye kavuşturan bir adım. Bölgenin kalbine saplanan bir ‘hançer’ mesabesinde. Akdeniz’e ulaştıklarında sorun çözülecek. Ona da ramak kaldı. Kardeşler bölünüyor. Bölge parselleniyor. Adeta İngilizler bölgeden çekilirken, Osmanlı artığı toprakları boşaltırken Arap Yarımadasında, Afrika’da nasıl yapmışlarsa, bugün de öyle yapıyorlar. Bölgedeki Türkmen ve Arap topluluklar yerlerinden, yurtlarından sürülüyor.
Türkiye açısından son derece tehlikeli gelişmeler bunlar. Kuşatılmaya çalışılıyor. Üstüne bir de parlamentoda çok güçlü bir şekilde temsil edilen HDP-PKK çizgisini eklediğinizde meramımız daha iyi anlaşılacaktır.
6-7 Ekim olaylarıyla ülkeyi yakan, yıkan ve terörize eden gruplar bugün İstanbul jet sosyetesinin ‘şeref’ konukları. Olayları alkışlayan, içinde bizzat yer alanlar meclise gönderildi. Kobani ‘taşıyla’ ne kadar da çok ‘kuş’ vurdular. Kuşlar meclise…
Peki, taşeronları kim? Arkasındaki güç nereden geliyor? Aynı odaklar ‘hadi, çabuk olun, kurun hükümeti’ diye alkış tutuyorlar. ‘Siz % 60’ı temsil ediyorsunuz’ deme gayretindeler. MHP ile HDP’yi aynı torbaya ‘koymaya’ çalışıyorlar.
Koalisyon fikri zaten sakat. Hele bir de birbirinden çok farklı kulvarlarda bulunanları, uç noktaları aynı çatı altında birleştirdiğinizde durum hepten içinden çıkılmaz hale gelir.
Türkiye’yi içte ve dışta büyük problemler ve sıkıntılı günler bekliyor. Suriye’nin daha nereye gidebileceğini bekleyip, göreceğiz. Meclise gönderilen HDP’li kuşlar çılgınlıkta sınır tanımıyorlar. HDP milletvekilinin yaptığı açıklamaya bakın.
Hem de Muş’ta... Sultan Alparslan’ın kemikleri sızlıyor.
İç Güvenlik yasasının çıkarılmaya çalışıldığı, TBMM’de meydan savaşlarının yapıldığı dönemde kimler ne söylemişti, bir bakın lütfen. Sonra da, HDP’yi dayatmaya çalışan, sempatiyle bakan, ‘oylar HDP’ye’ diyen ve ‘aman bunları koruyalım’ naraları atanları bir değerlendirin.
Tüm ‘yolların Roma’ya çıktığını göreceksiniz. Şaşırmayın.
Uzunca süredir istikrar vurgusu yapmamızın ana nedeni bu. Derdimizin sadece ekonomik gelişme, kalkınma olmadığını biliyorsunuz. O da önemli. Tencere kaynayacak; karınlar doyacak. Ama kardeşlerimizin kanı elimizde, soframızda olursa hesabını veremeyiz. Mısır’a bakın. Suriye’ye bakın. Irak’ı değerlendirin. Mazlum kim, zalim kim, kararı siz verin.
Seçimlerde istedikleri sonucu alanlar Suriye’de ‘tam gaz’ devam ediyorlar. Bu da Cenâb-ı Allah’ın imtihanı olsa gerektir. Ramazan’larımız sakin geçmiyor. Ya İsrail alçağı zehir edecek, ya da taşeronları.
Sakin olalım. Doğru karar verelim. Olayların her zaman ilk görüldükleri gibi olmadığını unutmayalım.
Gelişmeleri ibretle değerlendirelim.