İsmail Yaşa
İsmail Yaşa Şükretmek gerek

Şükretmek gerek

Lübnan’da dağıtım şirketlerinden yeterli miktarda ilaç temin edemeyen eczaneler birçoğunda ilaçların tamamen tükenmesi nedeniyle geçen hafta Cuma günü “zorunlu kapanma” kararı aldı.

Eczane Sahipleri Derneği, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Eczane sahipleri, krizin başından bu yana hastalara ilaç temini konusunda ellerinden geleni yaptı ancak eczanelerin büyük bir kısmında ilaçlar tümüyle tükenme aşamasına geldi” dedi.

Lübnan’ın içinde bulunduğu kötü duruma ve sebeplerine bayramdan önce bu köşede yayınlanan “Lübnan’ın çöküşü” başlıklı yazımda değinmiştim.

Arap coğrafyasındaki bir başka ülkede, Tunus’ta da koronavirüs salgınıyla mücadeledeki başarısızlık nedeniyle büyük bir kriz yaşanıyor.

Tunus Sağlık Bakanlığı ülkede sağlık sisteminin tamamen çöktüğünü ve yoğun bakım ünitelerinin Covid-19 hastalarıyla dolu olduğunu duyurdu.

Bakanlık sözcüsü, konuyla ilgili yaptığı açıklamada durumu şu sözlerle özetledi:

“Hastanelerde çok zor yatak bulabiliyoruz. Oksijen sağlamak için mücadele ediyoruz. Doktorlar eşi görülmemiş bir yorgunluktan muzdarip."

Tunus’taki bir hastanenin koridorlarından sosyal medyaya düşen videoda, nefes almakta güçlük çeken hastalarına verecek oksijen bulamayan bir doktor içinde bulunduğu duruma dayanamayıp ağlıyordu.

Vaka ve ölü sayılarındaki endişe verici artışın ardından Tunus Sağlık Bakanı Fevzi Mehdi'nin görevine son verildi.

Fakat kriz henüz çözülmüş değil.

Çünkü sağlık sistemi denen şey öyle bir-iki günde alelacele kurulamaz.

En fazla dışarıdan müdahalelerle geçici olarak belli bir iyileşme sağlanabilir.

Cumhurbaşkanı Kays Said’in önceki gece kalkıştığı darbe girişimiyle Tunus’un geleceği ne yazık ki daha da karanlık hale geldi.

Türkiye, Covid-19 salgınıyla mücadelesine destek olmak için yardım elini uzattığı Tunus’a geçtiğimiz günlerde tıbbi yardım malzemesi gönderdi.

Askeri kargo uçağıyla ulaştırılan malzemelerle birlikte 50 bin doz aşı da Tunuslu yetkililere teslim edildi.

Yakın coğrafyamızdaki birçok ülkede kötü yönetimler sebebiyle felaket üstüne felaket yaşanırken Türkiye’de - Allah’a hamdolsun - yatak, ilaç, oksijen ve aşı sıkıntısı diye bir şey yok.

Salgının başlarında yoğun bir çalışmayla kısa sürede yerli solunum cihazımızı ürettik.

Birbiri ardına şehir hastaneleri açıldı.

Sağlık sistemimiz gayet güzel bir şekilde çalışıyor.

Birçok ülkeye salgınla mücadelelerine yardımcı olmak için uçaklar dolusu tıbbi yardım gönderdik.

Herhangi bir doğal afet yaşansa yaralar kısa sürede sarılıyor.

Salgın tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ekonomiyi olumsuz etkiledi.

O etkilerin bir an önce ortadan kaldırılması ve salgın sonrası şartlarında ülkemizin iyi bir rekabet fırsatı yakalayabilmesi için çaba sarf ediliyor.

Buna rağmen Türkiye’de gözü dönmüş belli bir kesim sanki felaket içindeymişiz ve ülke artık yaşanmaz hale gelmiş gibi bir hava yaymaya çalışıyor.

Oysa şükretmemiz gereken o kadar çok şey var ki saymakla bitmez.

Halimize şükretmeyip nankörlük edersek - Allah korusun - içinde bulunduğumuz ve kıymetini bilmediğimiz nimetler de elimizden alınıverir.

Bu elbette hiçbir şeye itiraz etmemeliyiz ve herhangi bir olumsuzluk gördüğümüzde rahatsızlığımızı dile getirmemeliyiz anlamına gelmemeli.

Özgürce konuşup inandığımız doğruları dile getireceğiz.

Fakat bunu yaparken PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinin özellikle sosyal medya aracılığıyla yaptıkları kirli propagandalara, “fondaş medya” tarafından Türkiye aleyhinde yürütülen algı operasyonlarına karşı da dikkatli olmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Yaşa Arşivi